ads

Gelmiş Geçmiş en genç anne

Dünyada bilinen En Genç Anne: Lina Medina, Peru'nun Lima kentinde 1939 yılında sezeryanla 2 kilo 900gr bir erkek çoçuğu dünyaya getirdiğinde 5 buçuk yaşındaydı.

Perulu Lina Medina, 1936 yılında anne olduğunda dünyanın en genç annesi unvanını kazanmış. Minik Medina o zamanlar 5 buçuk yaşındaymış. Bu nedenle doktorlar doğum esnasında kendisine sezaryen uygulamak zorunda kalmışlarÂ… (Çocuğuyla iki kardeş olarak büyümüşlerdirÂ…)

1980 yılında kendisiyle yapılan görüşmelerde Lina, erkek kardeşi gibi büyütülen oğlunun "kendisinden bir parça olduğunu hissettiğini ancak olayı tam olarak algılayamadığını" belirtmiştir.

Sezaryanı yapan doktorun adı ile anılan Gerardo ise 10 yaşına gelene kadar Lina'yı ablası sanmıştır. Gerardo 18 yaşında evlenmiş, iki çocuğu olmuş ve 40 yaşında kalp krizinden vefat etmiştir.
5 yaşında bir gebelik oluşabilmesi için bu kızın ergenlik çağına oldukça erken bir yaşta girmiş olması gerekir. Prekoks puberte ("çok erken yaşta oluşan ergenlik") adı verilen bu durum çok ender görülmese de tarihte buna benzer bir olgu bir daha bildirilmemiştir.

Her gün et yiyen bir adamın Beyni

Olay Japonya’da Gifu‘nun bir kasabasında gerçekleşiyor.

Shota Fujiwara isimli adam Sushi'yi çok seviyordu. Özellikle de çiğ balıklı sushi yemeyi...


Günün birinde korkunç baş ağrıları başladı ve 3 yıl boyunca başı ağırdı.

Her defasında migrendir diyerek geçistirdi fakat zamanla başı şişmeye başladı ve artık doktora gitmeye karar verdi.

Analiz sonuçlarinda kafa derisi altında birşeylerin hareket ettiği görüldü.

Dehşete kapılan doktorlar neşter ile adamın başındaki şişliği açtı

Ve sonuçta bu görüntüler ile karşılaşıldı...


Bakmak istediğinize eminseniz buyrun:








Bu tip kurtcuklar balık piştiği zaman veya buzdolabında 4°C ila 0°C arasinda 1 hafta saklandığı zaman ölürler.

Çiğ köfte , Çiğ Balık , Çiğ Sucuk , Çiğ Salam , Çiğ Sosis severlere duyurulur...

Çünkü bu tip parazitler her tür çiğ et'te bulunabilmekte !

Eski Klipler - 90'lardan nostaljik klipler


Barış Manço - Bugün Bayram :
RapidShare: Easy Filehosting

Bendeniz - Sana mı kaldım:
RapidShare: Easy Filehosting

Hakan Peker - Kolay mı Unutmak:
RapidShare: Easy Filehosting

HAZAL - OSMAN ABİM
RapidShare: 1-Click Webhosting

İLHAN İREM - ANLASANA
RapidShare: 1-Click Webhosting


METİN ÖZÜLKÜ - SENİNLE OLMAK VARYA
RapidShare: 1-Click Webhosting


ÖZLEM TEKİN - YAR BANA VARMADI
RapidShare: 1-Click Webhosting


ZEYNEP - CANINA YANDIĞIM
RapidShare: 1-Click Webhosting


Gülşen - Be adam (xvid)
RapidShare Webhosting + Webspace


Barış Manço - Ayı
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış MAnço- Bal böceği
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış Manço - Dağlar Dağlar
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış Manço - Dönence
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış Manço - Gül Bebeğim
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış Manço - Gülpembe
RapidShare Webhosting + Webspace

Barış Manço - Nane limon kabuğu
RapidShare Webhosting + Webspace

Türk Silahları - Türk Savunma Ve Silah Sistemleri

ATILGAN
Kaideye Monteli Stinger Sistemi


Kaideye Monteli Stinger Sistemi ATILGAN; temel silah olarak Stinger füzesini kullanan, çeşitli algılayıcılar ile donatılmış ve tüm fonksiyonları bilgisayar tarafından denetlenen bir Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemi'dir. ATILGAN'ın temel görevi; muharebe sahasında yer alan sabit veya hareketli birliklerin, konvoyların, taktik tesislerin hava tehditlerine karşı savunmasını sağlamaktır.

Yüksek hassasiyetteki nişan ve atış hattı stabilizasyonu sayesinde ATILGAN, hareket halinde iken hedef arama, tespit, takip ve atış kabiliyetine sahiptir.

ATILGAN sistem mimarisi, otonom kullanımın yanı sıra C3I sistemi veya diğer hava savunma sistemleri koordinasyonunda da kullanım imkanı sağlamaktadır. Sistemin Atış Kontrol Bilgisayarı, gerek donanım gerekse yazılım olarak ortaya çıkabilecek yeni görev ihtiyaçlarını da karşılayabilecek esnek bir mimariye sahiptir. Stinger füzelerinin yanı sıra, benzer birçok füzenin de entegre edilebileceği ATILGAN, farklı platformlara da adapte edilebilmektedir.

ATILGAN'da nişancının oturacağı taret sepeti, Sistem Kumanda Birimi ve çeşitli elektronik alt sistemleri barındırmaktadır. Nişancının, taretle birlikte aynı eksende hareket edebilmesi, hareket halinde hedef arama, tespit, takip ve atış için önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Taşıyıcı platform olarak zırhlı/paletli M113 aracının kullanıldığı ATILGAN, nişancı, nişancı yardımcısı ve sürücü olmak üzere üç personelle kullanılmaktadır.

ATILGAN’ın, Stinger füzesinin klasik kullanım şekli olan omuzdan atış konfigürasyonu ile karşılaştırıldığında üstünlükleri;

-Komuta Kontrol Sistemi ile Koordineli Kullanım
-Gece/Gündüz ve Kötü Hava Şartlarında Muharebe
-Hareket Halinde Muharebe
-Kısa Reaksiyon Süresi
-Yüksek İsabet Kabiliyeti
-Yüksek Ateş Gücü
-Bilgisayar Kontrollü Kullanım
-Yüksek Hareket Kabiliyeti
-Zırh Koruması Altında Muharebe

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları doğrultusunda tasarımlanan ATILGAN, muharebe sahasında karşılaşılabilecek güç koşullar dikkate alınarak, ağır test ve performans değerlendirmelerinden geçmiştir. Testler sırasında sabit ve uçan hedeflere karşı sabit ve hareket halinde yapılan tüm atışlarda tam isabet kaydederek kesin ve tam bir başarı kazanmıştır.


Genel Özellikler
- 4 veya 8 adet atışa hazır Stinger füzesi

- Kendini koruma ve yakın hava tehditlerine karşı 12.7 mm otomatik makinalı tüfek

- Termal ve gün ışığı TV kameralarından oluşan, pasif hedef arama ve izleme algılayıcıları,

- Hedef menzil ölçümü için çok darbeli Lazer Mesafe Bulucu

- Tüm sistem fonksiyonlarının otomasyonunu sağlayan Atış Kontrol Bilgisayarı:

-- Komuta Kontrol Sistemi’nden gelen hedef koordinatlarına otomatik yönlenme,

-- Otomatik hedef izleme,

-- Otomatik hedef cinsi(uçak/helikopter) belirleme,

-- Füze atış menziline giren hedef için “Hedef menzilde” uyarısı,

-- Füze atış anında otomatik olarak verilen önleme ve süper yükseliş açıları.

- Dost/Bilinmeyen Hedef ayrımı sağlayan IFF,

- Araç içinden veya 50 metre uzaktan tüm sistem fonksiyonlarının kontrolüne imkan veren Sistem Kumanda Birimi,

- Farklı platformlara monte edilebilir, hafif otonom taret mekaniği

ZIPKIN
Kaideye Monteli Stinger Sistemi




Kaideye Monteli Stinger Sistemi ZIPKIN; temel silah olarak Stinger füzesini kullanan, çeşitli algılayıcılar ile donatılmış ve tüm fonksiyonları bilgisayar tarafından denetlenen bir Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemi'dir. ZIPKIN'ın temel görevi; radar üssü, hava alanı, liman gibi hayati öneme sahip stratejik tesislerin hava tehditlerine karşı savunmasını sağlamaktır.

ZIPKIN sistem mimarisi, otonom kullanımın yanı sıra C3I sistemi veya diğer hava savunma sistemleri koordinasyonunda da kullanım imkanı sağlamaktadır. Sistemin Atış Kontrol Bilgisayarı, gerek donanım gerekse yazılım olarak ortaya çıkabilecek yeni görev ihtiyaçlarını da karşılayabilecek esnek bir mimariye sahiptir. Stinger füzelerinin yanı sıra, benzer birçok füzenin de entegre edilebileceği ZIPKIN, farklı platformlara da adapte edilebilmektedir.

Taşıyıcı platform olarak dört teker çekişli bir arazi aracı olan Land Rover Defender 130’un kullanıldığı ZIPKIN, araç kabininde yer alan nişancı ve sürücü (nişancı yardımcısı) olmak üzere iki personelle kullanılmaktadır.

C-130 ve C-160 uçaklarına kolaylıkla yüklenen ve havadan taşınabilen ZIPKIN, hızlı bir şekilde ihtiyaç duyulan taktik bölgeye intikal edebilmektedir.

Zıpkın’ın, Stinger füzesinin klasik kullanım şekli olan omuzdan atış konfigürasyonu ile karşılaştırıldığında üstünlükleri;

- Komuta Kontrol Sistemi ile Koordineli Kullanım
- Gece/Gündüz ve Kötü Hava Şartlarında Muharebe
- Kısa Reaksiyon Süresi
- Yüksek İsabet Kabiliyeti
- Yüksek Ateş Gücü
- Bilgisayar Kontrollu Kullanım
- Yüksek Hareket Kabiliyeti

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları doğrultusunda tasarımlanan ZIPKIN, muharebe sahasında karşılaşılabilecek güç koşullar dikkate alınarak, ağır test ve performans değerlendirmelerinden geçmiştir. Testler sırasında sabit ve uçan hedeflere karşı yapılan tüm atışlarda tam isabet kaydederek kesin ve tam bir başarı kazanmıştır.


Genel Özellikler
- 4 adet atışa hazır Stinger füzesi
- Kendini koruma ve yakın hava tehditlerine karşı 12.7 mm otomatik makinalı tüfek
- Termal ve gün ışığı TV kameralarından oluşan, pasif hedef arama ve izleme algılayıcıları,
- Hedef menzil ölçümü için çok darbeli Lazer Mesafe Bulucu
- Tüm sistem fonksiyonlarının otomasyonunu sağlayan Atış Kontrol Bilgisayarı:

-- Komuta Kontrol Sistemi’nden gelen hedef koordinatlarına otomatik yönlenme,
-- Otomatik hedef izleme,
-- Otomatik hedef cinsi(uçak/helikopter) belirleme,
-- Füze atış menziline giren hedef için “Hedef menzilde” uyarısı,
-- Füze atış anında otomatik olarak verilen önleme ve süper yükseliş açıları.

- Dost/Bilinmeyen Hedef ayrımı sağlayan IFF,
- Araç içinden veya 50 metre uzaktan tüm sistem fonksiyonlarının kontroluna imkan veren Sistem Kumanda Birimi,
- Farklı platformlara monte edilebilir, hafif otonom taret mekaniği

VOLKAN
Tank Atış Kontrol Sistemi




VOLKAN Tank Atış Kontrol Sistemi, Leopard 1 Tanklarının mevcut ateş gücünü 3. nesil ana muharebe tankları düzeyine getirebilmek için günümüz teknolojisine uygun olarak ASELSAN tarafından geliştirilmiştir.

Leopard 1 tanklarına yüksek oranda ilk atımda vuruş ihtimali kazandıran VOLKAN Tank Atış Kontrol Sisteminin; donanımı azami düzeyde yerli malzemeden oluşmaktadır. Yazılımı ise tamamen ASELSAN tarafından geliştirilmiştir.

VOLKAN Tank Atış Kontrol Sistemi; diğer tank platformlarına ve silah sistemlerine adapte edilebilecek modüler ve esnek bir altyapıya sahiptir


Genel Özellikler
- Yüksek oranda ilk atımda vuruş imkanı,
- Gece ve gündüz kötü görüş şartlarında uzun mesafeden hedef tespit, teşhis ve tanıma kabiliyeti,
- Gece ve gündüz şartlarında durarak ve hareket halinde iken, sabit ve hareketli hedeflere etkin atış kabiliyeti,
- Nişancıya direk optik, tv ve termal görüntü; tank komutanına termal ve tv görüntü,
- İki eksenli görüş hattı stabilizasyonu,
- Görüş hattından bağımsız, iki eksenli stabilize edilmiş atış hattı,
- Görüş hattından bağımsız, iki eksenli stabilize edilmiş atış hattı,
- Görüş hattını hedeften ayırmadan, namluya önleme ve ilave yükseliş açılarını otomatik olarak verme imkanı,
- Algılayıcılardan gelen meteorolojik bilgileri değerlendirerek hassa atış hesabı,
- Düzeltme bilgilerini (tankın eğimi, paralaks, namlu referansı ve namlu aşınması) sisteme girme ve balistik hesaplamalarda kullanma imkanı,
- Otomatik hedef takip yeteneği,
- Kendi konumu ve hedefin konumu bilgilerinin sağlanması ile savaş alanı koordinasyonu,
- Sürücüye gece görüş imkanı,
- Gelecekte yeni mühimmat tiplerinin eklenmesine ve ilave iyileştirmelere uygun altyapı,
- Kısa tepki süresi,
- Muharebe sahası komuta kontrol sistemlerine entegrasyon imkanı
kazandırmaktadır.

SİSTEM BİRİMLERİ

- Nişancı Periskop Sistemi
- Komutan Görüntüleme Birimi
- Namlu Referans Sistemi
- Atış Kontrol Sistemi Komuta Birimi
- Atış Kontrol Bilgisayarı
- Cephane Seçme Kutusu
- Eğim Algılayıcısı
- Meteorolojik ve Cephane Sıcaklık Algılayıcısı
- Kule Yan / Namlu Yükseliş Açı Algılayıcıları
- Konumlama ve Yön Bulma Sistemi
- Güç Dağıtım Birimi
- Nişancı İlave Komuta Kutusu
- Nişancı ve Komutan Takat Tutamaklari
- Sürücü Gece Görüş Periskobu

İnternette Risk Taşıyan kelimeler



İnternet güvenliği uzmanları, webde "music", "download" veya "free" gibi sözcüklerle arama yapmanın virüs riskini büyük ölçüde arttırdığı uyarısında bulunuyorlar.

Merkezi ABD'de bulunan bir anti-virüs yazılım şirketi, 5 büyük arama motoru Google, Yahoo, Live, AOL ve Ask'da 2600 popüler sözcüğü inceleyerek ve 413 bin web sayfasını analiz ederek, internetin en tehlikeli kelimelerini tespit etti.

"Free" (bedava), "music" (müzik) ve "download" (indirme) kelimeleriyle yapılan aramaların kötü amaçlı yazılım riskini artırdığını belirleyen uzmanlar, arama çubuğuna "free music downloads" yazmanın internette sörf yapanların virüs riskini yüzde 20 artırmasına neden olduğunu buldular.

Firma yetkilisi, sadece bir yıl içinde kötü niyetli yazılım olarak adlandırılan virüslerde çok büyük değişiklikler olduğunu belirterek, "Bodrumunda virüs hazırlayanlardan, organize siber suçlara, terörizm ve diğer organize
jeopolitik saldırı biçimlerine kadar virüsler tespit ettik" dedi.

"Screen saver (ekran koruyucu), free games (bedava oyunlar), work home (evden çalışma), olympics (olimpiyatlar), videos (videolar), celebrities (ünlüler), music (müzik) ve news (haberler) kategorilerinin en yüksek virüs bulunma riskine sahip olduğunu belirten anti-virüs şirketinin uzmanları, "word unscrambler (kelime şifresi çözücü), lyrics (şarkı sözleri), myspace, free music downloads, phelps, game cheats (oyun ipuçları), printable fill-in puzzles (bulyap yazdırma), free ringtones (bedava cep telefonu melodisi) ve solitaire (iskambil falı) sözcüklerinin de en risklilerden olduğunun altını çizdiler.

Neden hayvanlar Kış Uykusuna yatar?

Tüm canlılar, ortam koşullarındaki güçlüklerle baş edebilmek için çeşitli uyumlar sergiliyorlar. Mevsimsel sıcaklık değişimleriyle birlikte, yaşamı tehdit edebilecek ölçüdeki sıcaklıklardan korunabilmek ve gerekli enerjiyi karşılayabilecek miktarda besin bulabilmek gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Çoğu canlı, bu güçlüklerin üstesinden gelebilmek için son derece mantıklı bir yola başvuruyor: metabolizmalarını düşürerek bir tür “uyku” haline giriyorlar ve enerji gereksinimlerini en aza indiriyorlar.
Metabolizmanın son derece yavaşlatıldığı, dolayısıyla vücut sıcaklığının düştüğü ve kalp atım hızının azaldığı durgunluk dönemlerine “torpor” adı veriliyor. Bazı hayvanlar, gün içinde de bu tarz periyodik durgunluk dönemlerine girebiliyorlar (günlük torpor). Mevsimlik uykular olarak bilinen kış uykusu (hibernasyon) ve yaz uykusu (estivasyon) ise, birbirini belirli bir düzen içerisinde takip eden torpor evrelerinden meydana geliyor. Her iki olayda da vücut sıcaklığı değişimleri benzer bir modeli izliyor. Vücut sıcaklığı yavaş yavaş düşüyor ve her torporda ulaşılan minimum vücut sıcaklığı daha da azalıyor. Belirli aralıklarla, yuvaya depolanan besinleri yemek ve boşaltım yapmak için kısa uyanışlar görülüyor. Bu uyanışları yapabilmek için de vücut sıcaklığı yükseltiliyor. Kış mevsiminin ortalarına geldikçe ara uyanışlar gittikçe seyreliyor, torporda kalış süresi artıyor ve ilkbahar yaklaşmaya başladığında da torpor süreleri kısalıyor ve hayvan daha uzun sürelerle uyanık kalıyor. Gerçek hibernasyon görülen canlıların tamamında bu model geçerli. Ayılarda görülen kış uykusuysa, birbirini takip eden torpor döngülerinden oluşmadığı ve vücut sıcaklığı da çok az düştüğü için, bu evrensel modele uymuyor ve gerçek bir hibernasyon olarak kabul edilmiyor.
Vücut sıcaklığı ortam sıcaklığına bağımlı olan (soğuk kanlı) hayvanlarda da evrensel hibernasyon modeli görülmüyor. Ortam sıcaklığı çok yükseldiği ya da çok düştüğünde, bu canlılar korunaklı yerlere girerek, durgun (dormant) bir evreye çekiliyorlar. Kış boyunca bir çoğu, onlarcası bir arada olmak üzere, belirli bölgelerde toplanarak kış uykusuna giriyorlar ve bu sayede ısı kaybının çok fazla olmasını engelliyorlar. Sucul hayvanlarsa, su içindeki korunaklı yerlere ya da dip çamurunun içine saklanarak kış koşullarını atlatabiliyorlar. Soğuk su oksijen bakımından daha zengin olduğu için, derileri ya da solungaçları yardımıyla rahatlıkla solunum yapabiliyorlar. Kurbağalardaysa tam anlamıyla bir “donma” gerçekleşiyor. Donma etkisiyle vücut boşluklarında ve deri altında oluşan sıvı kristalleri nedeniyle ölmelerini engelleyen şeyse, yaşamsal organlarında çok yüksek oranda glikoz bulunması. Bu sayede, metabolik olayları tamamen duran bir kurbağa, ortam sıcaklığı yükseldiğinde “çözülerek”, hiçbir şey olmamış gibi normal yaşamına geri dönebiliyor.

Hibernasyon için evrensel model. Hibernasyona giriş evresinde torpor süreleri
daha kısa ve vücut sıcaklıklarında görülen düşüş daha azken,
toplam sürecin ortalarına doğru vücut sıcaklıkları 2°C’ye kadar düşüş gösteriyor
ve torporda kalış süresi de uzuyor. Hibernasyondan çıkış,
başlangıçtakine benzer şekilde kısa süreli torporlar ve
her torporda artan vücut sıcaklıklarıyla karakterize.

Hibernasyon sürecini yaşayan hayvanların uyku modelleri birbirinden farklılık gösteriyor. İlk göze çarpan farklılık, torpor derinlikleri. Kural olarak, vücut sıcaklığı ne kadar düşürülüyorsa, torpor da o kadar derin oluyor. Çünkü ara uyanışa geçildiğinde, vücut sıcaklığının normal seviyeye çıkarılması gerekiyor ve çok düşük sıcaklıklardan normal vücut sıcaklığına erişmek de doğal olarak daha uzun sürüyor. Bu nedenle, sincaplar ve diğer küçük kemirgenler çok daha derin torporlara giriyorlar ve rahatsız etmeden elinize aldığınızda bile bundan etkilenmiyorlar. Ancak, kış uykusundaki bir ayı, bu süre boyunca vücut sıcaklığını çok az düşürdüğü için, inine girildiğinde kısa bir süre içinde uyanabiliyor.
Bazı hayvanlarsa, bütün kışı hibernasyonda geçirmek yerine, yalnızca çok soğuk dönemlerde metabolizmalarını yavaşlatarak, enerji gereksinimlerini vücutlarında depoladıkları yağlardan karşılamayı yeğliyorlar. Sıcaklıklar çok az da olsa yükseldiğindeyse, yeniden dışarı çıkıyorlar ve besin aramaya devam ediyorlar. Ancak, ne şekilde olursa olsun, kışı yavaşlatılmış bir metabolizmayla geçirecek olan hayvanların tamamında, besin azlığına karşı belirli hazırlıklar yapılıyor. Bir kısmı ara uyanış dönemlerinde tüketebilecekleri besinleri yuvalarına depolarken, bir kısmı da karbonhidratça zengin besinlere ağırlık vererek vücutlarında bolca yağ topluyor. Kış uykusuna yatan canlılar, normal beyaz yağ dokunun yanında, insanlarda yalnızca bebeklik döneminde görülen kahverengi yağ doku da oluşturuyorlar. Özellikle beyin ve kalp gibi yaşamsal organların çevresinde oluşturulan bu özel yağ doku, kış uykusundan çıkış zamanı geldiğinde, bu organların hızlı bir biçimde ısıtılmasını sağlıyor. Bazı hayvanlar, ara uyanışları sırasında sınırlı olarak güneşten gelen ısıyı da kullanabiliyorlar.
En iri cüsseli kış uykucuları olarak bilinen ayılar, 5 ay ya da daha uzun bir süre boyunca hiç uyanmadan, dolayısıyla da yemeden, içmeden, boşaltım yapmadan ve de hareket etmeden kış uykusunda kalabiliyorlar. Enerji kaynağı olarak yalnızca beyaz yağ dokuyu kullanmaları nedeniyle vücut proteinlerini yıkmıyorlar ve bu sayede de vücutlarında üre birikmiyor. Bu kadar uzun süre hareketsiz kalmalarına karşın kemik ve kas erimesi gibi sorunlar yaşamamaları, tıp alanında çalışan araştırmacılar için ilgi çekici.
Besin yelpazelerinde çeşitli meyveler, hemen her türlü kabuklu yemiş, çiçekler, kökler, yapraklar, hatta küçük kuşlar ve memeliler bile bulunan ayılar, yaz aylarının sonlarına doğru karbonhidrat bakımından zengin besinlere ağırlık vererek kilo almaya başlıyorlar. Sonbahar aylarının gelmesiyle birlikte de, yapraklar, ince dallar ve benzeri bitkisel maddeleri taşıdıkları yuvalarında, kış uykusunu geçirecekleri yeri hazırlamaya başlıyorlar. Bu hazırlıklar tamamlandığında ayı da inine giriyor ve metabolik etkinlikleri düşüyor. Kış uykusu boyunca, vücut sıcaklıklarını 30-31 C derece civarında tutabilen ayıların aksine, yer sincapları ve yedi uyurlar gibi küçük kemirgenlerde vücut sıcaklığı 3-4 C dereceye kadar düşebiliyor. Bu nedenle bu sevimli canlılar, ara uyanışlar yaparak vücut sıcaklıklarını yükseltmek, depoladıkları besinleri yemek ve boşaltım yapmak zorundalar. Ayılar, yüzey alanı/kütle oranlarının düşük oluşu sayesinde vücut sıcaklıklarını çok daha rahat koruyabiliyorlar. Vücutlarını yüksek sıcaklıklarda tutabilmeleri, tehlike anlarında kendilerini korumalarına yetecek hızda uyanabilmelerini de sağlıyor.
Kutup ayılarındaysa, yalnızca gebe olan dişiler kış uykusuna giriyorlar ve hatta kış uykusu sırasında dünyaya gelen yavrularını emziriyorlar. Ancak, kutup ayısının bir özelliği daha var: bütün bir kış boyunca aralıksız uyuyan akrabalarının aksine, yalnızca ortamda besin az olduğunda kış uykusuna girip, besin bollaştığında da kış uykusundan kontrollü olarak çıkabilmek.

Biz de Kış Uykusuna Girebilecek miyiz?
Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’nde yapılan çalışmada, Mark Roth ve çalışma arkadaşları, hibernasyon davranışı olmayan bir memeliyi hibernasyona sokmayı başardılar. Ortamdaki oksijen miktarı solunuma yetmeyecek kadar az, ancak metabolik etkinliklerin devam edebileceği kadar yüksek olduğunda, hücreler normal etkinliklerine devam etmek istiyorlar ve kısa bir süre sonra yapısal ya da işlevsel hasara uğruyorlar. Roth ve ekibiyse, oksijeni bir anda çok düşük seviyeye çekerek, hücreler kendilerine zarar vermeden metabolik etkinliği sıfıra indirdiler. Yüksek dozlarda ölümcül etki gösterebilen hidrojen sülfit gazının etkisi altında, farelerin vücut sıcaklıkları 20 C kadar azaldı, solunum hızları dakikada 120’den 10’un altına düştü ve 6 saatlik başarılı bir metabolik durgunluk sonrasında oksijenle karşı karşıya bırakıldıklarında, hiçbir yan etki görülmeksizin normale döndüler.
Kuzey Carolina Üniversitesi araştırmacılarından Matthew Andrews de, hibernasyonun başrol oyuncuları gibi görünen iki geni tanımlamayı başardı. PL ve PDK-4 olarak adlandırılan bu genlerden ilki, karbonhidrat metabolizmasını durdurarak, vücutta depolanan glikozun beyin ve merkezi sinir sistemi tarafından kullanılmak üzere ayrılmasını sağlıyor. Diğer gen de, depolanan yağ asitlerini yıkarak kullanılabilir yağlara çevirebilen bir enzimin üretimini kontrol ediyor. Araştırmacılar, bu iki genin insan vücudunda da benzer şekilde davrandığını ortaya koydular. Örneğin, görevi glikozu saklamak olan PDK-4 geni, bizim vücudumuzda uzun süreli açlık halinde tetikleniyor. Şimdiyse, bu genetik süreci hangi mekanizmaların başlatıyor olabileceği konusundaki araştırmalar devam ediyor. Şüphelilerden biri, üretimi günlük güneş ışığı etkisi altında olan melatonin. Ayrıca, hibernasyon süresince vücuttaki yağ kaybından sorumlu genlerin tanımlanması durumunda, bu veriler kilo sorunu yaşayan hastaların tedavisinde de kullanılabilecek.
Kalp krizi, felç ve benzer travma hallerinde hasarlı dokunun iyileşmesi, bu dokulara ulaşan oksijen miktarının yüksek olmasıyla doğru orantılı. Dolayısıyla, vücudun toplam oksijen gereksiniminin azaltılması, bu gibi durumlarda oksijenin doğrudan hasarlı dokuya ulaşmasını ve iyileşme sürecinin de hızlanmasını sağlıyor. Bu nedenle, farelerde görülen bu durum, söz konusu hastalıkların tedavisi için son derece umut verici. Hibernasyon teknolojisinin kullanım alanlarından birisi de organ nakli olacak. Nakil için bekletilen organlar, derin bir “uykuya” sokularak, güvenli bir şekilde korunabilecek.
Bir diğer düşünce de, uzun süreli uzay yolculuklarına gönderilecek insanların uzun süreli torpora sokularak, yaşlanma etkilerinden ve bu yolculukların fizyolojik stresinden uzak tutulabileceği. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), şimdilerde bu konuda hararetli çalışmalar yürütüyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde yapılan bir çalışma sonucunda hibernasyona girdiği keşfedilen ilk primat olan Madagaskar tombul kuyruklu cüce lemuru (Cheirogaleus medius), bu çalışmalara büyük umut ve hız kazandırdı.
Kim bilir, filmlerde izlediğimiz bilim kurgu senaryolarının gerçek olması için, hayvanlar belki de bize sandığımızdan çok daha fazla sır verebilir..

Böcekler kışın nereye kayboluyor?
Böceklerin büyük bir çoğunluğunda, kış aylarında “diyapoz” adı verilen bir durgunluk dönemi görülüyor. Bu süreçte büyüme ve gelişme tamamen duraklıyor, böceğin vücut sıcaklığı düşüyor, kalp atım ve solunum hızı da yavaşlıyor. Başkalaşım geçiren bazı böceklerse, kış aylarını kurtçuk şeklindeki larvalar ya da pupalar olarak geçirmeyi yeğliyorlar. Bazı böcek türleri kışın başında yumurta bırakarak ölüyorlar ve yumurtalar bir sonraki ilkbaharda açılıyor. Bazı küçük böcekler, bakteriler ya da cıvık mantarlar da, kış mevsimini bitkilerin belirli bölgelerinde oluşturdukları “gal” adı verilen koruyucu yapılar içinde geçiriyorlar.

Yazın Uyuyanlar...
Yalnızca kışın değil, yazın da durgunluğa çekilen canlılar var. Amaç yine aynı: besin azlığında enerjiyi tutumlu kullanabilmek. Özellikle uzun ve kurak mevsimlerin yaşandığı tropik bölgelerde yaşayan bazı hayvanlar, “estivasyon” olarak bilinen yaz uykusuna giriyorlar. Estivasyonun seyri, hibernasyon ile büyük benzerlik gösteriyor. Ancak, hayvanın uyku sürecinde ulaştığı en düşük vücut sıcaklığı, metabolizma hızı ve torpor evrelerinin süreleri, kış uykusundan biraz daha farklı. İki kurbağa türüyse (Ceratophrys ornata ve Pyxicephalus adspersus), bu uyku hali sırasında su kaybını en aza indirebilmek için oldukça ilginç bir değişim geçiriyorlar. Kurak mevsimin başlamasıyla birlikte kendilerini toprağa gömen bu kurbağalar, derilerinin bir kısmını dökerek, burun delikleri dışında tüm vücutlarını saran bir koza oluşturuyorlar ve yaz mevsimini, yalnızca nefes alıp verebilen birer mumya halinde geçiriyorlar. Hem yazın hem de kışın torpora giren hayvanlar da var. Ülkemizde de yayılış gösteren yedi uyurların Avrupa’da yaşayan populasyonlarıyla yapılan bir çalışma, bu türün yıl içinde farklı zaman aralıklarında günlük torpor, hibernasyon ve estivasyona girdiğini gösteriyor.

Ülkemizde Yapılan Çalışmalar



Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü araştırma görevlilerinden H. Mutlu Kart Gür, 1998 yılından beri hibernasyon ekolojisi ve memelilerde termoregülasyon (ısıl düzenleme) konularında çalışıyor. Yüksek lisans tezini de hibernasyon konusunda hazırlayan Gür, 2002-2003 yılları arasında Almanya’da DAAD bursiyeri olarak Phillips Üniversitesi Hayvan Fizyolojisi bölümünde, Sibirya hamsterinde çevresel sıcaklığın günlük torpor üzerine etkisi konusunda doktora öncesi çalışmasını tamamladı.
Şu anda üzerinde çalıştığı projede de, ülkemizde ilk kez veri kaydediciler yardımıyla hibernasyon boyunca değişen vücut sıcaklığının modelini çıkarmayı başaran Gür, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Neden yalnızca bazı memeli türleri hibernasyona giriyor?
Endotermik hayvanlar sahip oldukları enerjinin büyük bir kısmını, vücut sıcaklıklarını belirli sınırlar içinde sabit tutmak için harcar. Hibernasyona giren memeli hayvanlar, vücut sıcaklığını ve buna paralel olarak metabolizmayı azaltarak, sahip oldukları enerjiyi korumaya çalışır. Hibernasyona girmeyen memelilerin ısı kaybını dengelemek üzere geliştirdiği başka stratejiler vardır. Yüzey alanı/hacim oranı, büyük vücutlu memelilerde küçük memelilerinkinden daha düşük olduğu için büyük memeliler düşük sıcaklıkları daha rahat tolere ederler. Diğer taraftan, büyük memeliler yağlanma, post kalınlığını ve veya yoğunluğunu artırma ile izolasyonunu artırabilir. Arktik tilki metabolizmasını arttırmaksızın - 40oC’ye kadar hayatta kalabilir.
Hibernasyona girmeyen küçük memeliler, yağlanma ve post kalınlığındaki artışı, çok etkin şekilde kullanamazlar. Bazal metabolizmayı attırarak, dolayısıyla daha fazla ısı üretmek yoluyla vücutlarından ısı kaybını dengeleyebilirler. Ancak, metabolizmadaki artış devamlı şekilde enerji girdisi gerektirir. Diyetleri buna olanak tanıyan hayvanlar mesela sivri burunlu fareler kış aylarında bazal metabolizmayı arttırabilirler. Kış koşullarına uyumda en etkin kullanılan ısı üretim şekillerinden biri titremeye bağlı olmayan ısı üretimidir. Bu ısı üretiminin yeri kahverengi yağ dokudur. Bu dokuda bulunan termogenin adlı protein, oksidasyon enerjisinin ATP şeklinde depolanmadan ısı şeklinde açığa çıkmasını sağlar.
Hayvanların fizyolojileri dışında bazı davranışsal özellikleri de yine vücuttan ısı kaybını önlemeye veya azaltmaya yöneliktir. Kış aylarında yaşanan enerji krizi, besin kaynaklarını değerli hale getirdiği için bazı hayvanlarda kış teritoryalitesi görülebilir. Uygun termal özellikteki beslenme alanlarının seçimi, ısı kaybını azaltan davranışlardan biridir. Mesela, orman sivri burunlu faresi yaprak tabakası altındaki toprak katmanını beslenme alanı olarak kullanır. Detaylı yuva yapımı, bir araya kümelenme davranışları da yine vücut sıcaklığını korumaya yönelik davranışlardır. Paradoks gibi görünmekle birlikte bazı hayvanlar vücut ağırlığını azaltarak toplamda ihtiyaç duyduğu enerji miktarını azaltır.
Benim yurt dışında üzerinde çalıştığım Sibirya hamsterleri (Phodopus sungorus) belli bir süre kısa gün koşullarına maruz kalmanın ardından vücut ağırlığını azaltır. Yine gün ışığı bilgisiyle kahverengi yağ dokunun termojenik kapasitesini, diğer bir deyişle titremeye bağlı olmayan ısı üretim kapasitesini arttırır.

Hibernasyondan aniden çıkan bir hayvanda, ne gibi fizyolojik değişimler gözleniyor?
Gerçek hibernatörlerde, derin uyku halinde vücut sıcaklığı 3-4 C’ye kadar düşebiliyor. Ara uyanışlar ve son uyanış sırasında vücut sıcaklığının bu düşük düzeyden eski yüksek seviyesine (36-37oC) ulaştırılması belirli bir zaman alıyor. Vücut büyüklüğü ve çevresel sıcaklık hayvanın ne kadar zamanda ısınacağını belirleyen faktörler arasında. Anadolu yer sincabı için konuşacak olursak, ara uyanış sırasında ilk önce vücudunun osilasyonlar yaptığını görürsünüz. Uyarılan kahverengi yağ dokudan açığa çıkan ısı ile vücut belirli bir düzeye kadar ısıtılır. Daha sonra hayvan titremeye başlar. Kalp atımları ve solunum hızı yükselir. Bu süre zarfında elinize alırsanız, vücut sıcaklığı düşük olmasına rağmen, strese bağlı idrar yapma gözleyebilirsiniz. Ancak, sizi ısırabilecek kadar kendinde değildir. Ara uyanışı tamamladığında vücut sıcaklığı, metabolizması, kalp atım hızı, solunum hızı eski normal düzeyine yükselmiştir. Aktiftir, ancak kafesin bir köşesine kıvrılarak uykuya geçer. Zaten uykudan çıkmamış mıydı diyebilirsiniz. Ancak hibernasyondaki memelilerden alınan EEG kayıtları, bu hayvanların uyumadığını, aksine uykusuzluk çektiğini göstermektedir. Zaten enerji maliyeti yüksek ara uyanışların uyumsal değerini açıklamak için ileri sürülen hipotezlerden biri de uyku açlığının giderilmesi için hayvanların ara uyanışlar yaptığıdır. Yani dilimize ‘’kış uykusu’’ olarak geçen hibernasyon, sanıldığının aksine bir uyku dönemi değildir.
Hibernasyondaki bir hayvan, her ara uyanışta enerji depolarının bir bölümünü tüketir. Hibernasyondan başarılı şekilde çıkabilmek için de, bu enerji deposunu idareli şekilde kullanmak zorundadır. Bu nedenle, hibernasyondaki bir hayvanı uyandırmaya çalışmak, ya da uyanmasına neden olacak bir rahatsızlık vermek son derece risklidir.

Bir hayvanın hibernasyondayken donarak ölmesi mümkün mü?
Endotermik hayvanların beyinlerinde vücut sıcaklığının kontrolünden sorumlu olan (termoregülatör) merkezler bulunuyor ve bu merkezler hibernasyon süresince aktif kalıyor. Toprak sıcaklığında tehlikeli bir düşüş söz konusu olduğunda, bu merkezler hemen bir alarm cevabı oluşturarak hayvanın ya vücut sıcaklığını bir miktar yükseltmesine ya da tamamen torpordan çıkmasına neden oluyor. Bazı durumlarda hayvanın kış uykusu için biriktirdiği yağ rezervleri yetersiz kalıyor. Bu durumda kış uykusunu sonlandıramadan ölebiliyor.

Hibernasyon çalışmalarında karşılaşılan zorluklar neler?
Kontrollü hibernasyon çalışmalarının yürütülmesi için, öncelikle uygun ve kontrollü koşullara sahip bir mekan gerekli. Deney hayvanları için hazırlanan normal laboratuvarlarda bu çalışmaları yürütmeniz mümkün değil. Çünkü kış boyunca 4-5 C sıcaklıkta, sürekli karanlık veya kısa gün koşullarında tutmanız gerekiyor. Bu mekan, ayak altı, sık sık insanların girip çıktığı bir yerde olmamalı. Mutlaka gürültüden uzak olmalı. Gürültülü ortamlarda, kış uykusunun ritimselliği bozulur, hayvanlar gereğinden fazla (indüklenmiş) yüksek enerji maliyetli ara uyanışlar yaparlar. Bu durum, hayvanların enerji depolarını boş yere kullanmasına ve kışı geçiremeden ölmelerine neden olabilir.

Arazi çalışmalarında izlenmesi gereken ilkeler ya da uyulması gereken yazılı kurallar neler?
Her ülkenin, kendine göre hazırladığı ve araştırmacıları yönlendiren rehber kitapları ya da yayınları bulunuyor. Bu yayınlar, tüm dünyada kabul gören düzenlemeleri içeriyor. Hibernasyonla ilgili arazi çalışmalarında izlenecek kurallar, genel olarak omurgalı hayvanlarla çalışmak için belirlenen kuralları kapsıyor.
Biz kendi çalışmalarımızda, benim de üyesi olduğum ASM’nin bir yayınını kullandık. Bu yayın, hayvanların nasıl tutulması, nasıl markalanması, bir yerden başka bir yere ne şekilde taşınması, laboratuvarda hangi koşullarda tutulması gerektiği de dahil olmak üzere bir çok konuda bilgi içeriyor. Bu bilgilere ek olarak, araştırmacının çalışacağı türü çok iyi tanıması ve kendi deneyimleri doğrultusunda belirli kurallar oluşturması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda izlenen yol, bir bilimsel yayında açıklanmadığı sürece herhangi bir yetkili tarafından kontrol edilmiyor. Ancak, her araştırmacı, alacağı kararlarda hayvan etiğini göz önünde bulundurmalı. Çünkü çalışma ne boyutta olursa olsun, onların yaşamlarına müdahale etmiş oluyoruz. Bunu da, onlar için en az stres verici şekilde yapmamız gerekiyor.

Kaynak : Bilim ve Teknik Dergisi

Balık çeşitleri ve özellikleri - mavi ciklet

SAsaRI PRENSES


erkek sarı prenses



dişi sarı prenses(yumurtalı)



* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Labidochromis caeruleus
Anavatanı Afrika'nın Malawi Gölü'nün kayalık kıyıları
Balığın Boyu (max.) Dişilerde 8-12cm,Erkeklerde 16cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Yavrularını ağızda kuluçka yaparlar.
Balığın Davranışı Kendi türlerine orta derece agresif.Karma akvaryumlar için uygun.
Akvaryum Suyu 7-8.5 ph > 25-27 °C
Akvaryum Boyu En küçük 80cm.
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir.
Malawi Çiklitleri içinde en fazla ün yapmış balıklardan biridir. Yavrularının erken dönemde renklenmesi, hem dişi hem de erkeğin renkli olması nedeniyle çok ilgi görür. Cinsiyet ayrımı zor değildir ancak birkaç yanıltıcı durum vardır. Normalde erkeklerde hem sırt hem de alt yüzgeçlerde parlak siyah çizgili bantlar varken dişilerde alttaki bant soluktur. Beslenme, alan kavgası veya yeni balıkla karşılaşma anlarında dişiler de geçici olarak erkek gibi görünebilir. Bu durum kalıcı değildir. Dişilerin karın kısmı erkeklere oranla soluktur ve beyaza dönüktür. Eşleşme dönemlerinde özellikle erkek balıkların yüzlerin kararması normal bir durumdur. Pseudotropheus zebra ile melezlenen sarı prenseslerde siyah çizgiler yokolmuştur. Malesef pek çok çiklitte olduğu gibi bu balıkta da türün saflığı giderek yokolmaktadır.
Aşırı hayvansal proteinle beslenen balıklarda siyah lekeler artar ve renkler canlılığını yitirir. Sarı prenselerde en güzel renkleri elde edebilmek için bitkisel yemleme yapılmalıdır. Karotenoidlerden zengin yemlerin kullanımı ile turuncuya dönük renk elde edilir. Ağızda kuluçka yapan türlere özgü özelliklerin hepsi sarı prensesler için de geçerlidir. Yavrularına bağlıdırlar, yumurtalar nadiren yutulur. Malavi türlerine ilgi duyan ancak yer sıkıntısı yaşayanlar sarı prensesi tercih edebilirler.

* YUNUS CİKLET

Erkek yunus



Dişi yunus



* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Cyrtocara moorii
Anavatanı Afrika'nın Malawi Gölü'nün kumluk bölgeleri
Balığın Boyu (max.) Dişilerde 17cm,Erkeklerde 20cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka.20-90 yumurta
Balığın Davranışı Sakin.Bazı durumlarda agresif.
Akvaryum Suyu ph 7 > 24-26 °C
Akvaryum Boyu En az 100cm
Bakımı Tecrübeliler için
Yunuslar, Malawi Gölünde nadir bulunan bir türdür ve çok geniş bir dağılım alanı olmamasına rağmen çoğu ihracatçılar bu balığı ihrac etmek için LUMBAULO ve MALOMBE'ye gelir,bu balık ilk olarak1968 yılında ihracat ortamına girmiştir. Şimdi ise yunuslar, akvaryum hobisinin tanınan bir türü haline gelmiştir. Yunuslar mikro-yırtıcı hayvan olarak sınıflandılırır ve genelde sakin bir tavır içerisindedirler, doğal ortamında bu balıklar çok değişik bir beslenme adaptastonu gösterirler. Fossorochromis rostratus, Mylochromis lateristriga, Taeniolethrinops praeorbitalis vs.. gibi türler ile aynı şekilde beslendikleri bilinir. Doğal ortamında, kumu kazarak yakaladıkları ufak böcekler veorganizmalarla beslenirler, tabi ki bu yunusların göldeki avlanma biçimidir, bizlerin yunus cichlileri akvaryum ortamında cichlid türleri için üretilmiş özel yemler ile beslememiz mümkündür.

* AHLİ CİKLET

Erkek ahli



dişi ahli



* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Sciaenochromis ahli
Anavatanı Afrika'nın Malawi Gölü'nün derin kayalık kısımları
Balığın Boyu (max.) Dişilerde 15cm,Erkeklerde 18-20cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda yumurtalarını kuluçkaya yatırır.
Balığın Davranışı Kendi renginde bulunan malawi türlerine karşı saldırgan.
Akvaryum Suyu 7.5-8.5 ph > 24-26 °C
Akvaryum Boyu En küçük 100cm.
Bakımı Tecrübe gerektirir.
Çok asil bir balık.Renkleri olsun duruşu olsun gerçekten ahli türü ender türlerden.Biraz agresifliği var ancak büyük tanklarda uygun balık seçimiyle bunun atlatılacağını düşünüyorum.Erkeklerin biraz daha koyu renkte oluyorlar ama güzel balıklardır...

* İCEMAN

üstteki erkek iceman alttaki dişi iceman



Latin Adı Pseudotropheus Acei
Anavatanı Malawi Gölü kumluk kesimleri
Balığın Boyu (max.) 13cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka 20-28 gün arası.
Balığın Davranışı Orta derece agresif
Akvaryum Suyu 24-26°C
Akvaryum Boyu En az 80cm
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir.
Iceman akvaryumunuzun her bölgesinde gezebilecek bir balık türüdür.Mbuna türlerinin arasında en hareketlileridir.Bitkisel ağırlıklı beslenmelidir.Sarı prenses,yunusla birlikte besleyebilirsiniz.Bakımını iyi yaparsanız çok yavru alabilirsiniz...

* Beyaz prenses

erkek beyaz prenses



dişi beyaz prenses(ağzı yavrulu)






* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Pseudotropheus Socolofi Albino
Anavatanı Malawi Gölünün kayalık kesimleri
Balığın Boyu (max.) 15cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka yapar
Balığın Davranışı saldırgan
Akvaryum Suyu 24-26°C
Akvaryum Boyu 150cm
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir.
Bu balık malawilerin en hırçın balıklarındandır ve akvaryumda diğer cinslerle anlaşamayacak bi türdür , 1 erkeğe min. 4 dişi gerektirir yoksa dişiler zarar görür ölümle sonuçlanabilir.

* ŞEKER PEMBE - PİNK SUGAR CİKLET

erkek pinksugar(kırmızı-pembe karışımı olan fosforlu balık)

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 800x600.


dişi pink sugar ciklet (kendi dişim ağzı yumurtalı)

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 800x600.


* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı latince adı yok pink sugar
Anavatanı Akvaryumda üretilmiştir.Anavatanı yoktur.
Balığın Boyu (max.) max 15cm.
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka yapar.
Balığın Davranışı Uysal Karma akvaryumlar için uygun
Akvaryum Suyu 25-26°C
Akvaryum Boyu 100lt min.
Bakımı Tecrübe gerektirir.
Çok güzel renklere sahip bi türdür ve diğer türlerle uyumlu yaşar kolay yavru alınır ve büyür . erkekleri fosforlu dişileri krem renge yakın olur.

* Yaşayan kaya




* Bu balık hakkında genel bilgi


Latin Adı Nimbochromis livingstonii
Anavatanı Malawi Gölünün çamurlu sığ bölgeleri
Balığın Boyu (max.) 24-cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda yumurtayı kuluçka yaparlar
Balığın Davranışı Sert
Akvaryum Suyu 25-28°C
Akvaryum Boyu En az 60cm
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir
Yaşayan kaya,malawiler arasında en sert balıklardan biridir...Özellikle küçük akvaryumlarda yanlarına başka tür koymayın.Küçükken pek bi rahatsızlıkları yok ama büyüyünce sertliklerini gösteriyorlar.Yemleri çabuk yer.Hızlı gelişir.Hareketlidir.

* Kadango Cichlid

erkek kadanga




dişi kadanga



* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Copadichromis borleyi
Anavatanı Malawi gölünün kayalık kısımları
Balığın Boyu (max.) 20-24 cm.
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Dişiler yaklaşık 10-80 adet yumurtayı bir kuluçka yapar.
Balığın Davranışı Orta derece agresif
Akvaryum Suyu 25-26°C
Akvaryum Boyu En az 200lt.
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir
Hastalıklara karşı dayanıklı bir türdür.İyi bir bakımla 5-10 sene ve 20cm'ye kadar ulaşabilirler.Üreme dönemlerinde erkekler agresifleşebilir.Bu yüzden akvaryumda dört dişinin olması idealdir.

* mavi prenses ciklet

erkek mavi prenses



dişi mavi prenses




* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Pseudotropheus socolofi
Anavatanı Malawi Gölü'nün kayalık bölgeleri
Balığın Boyu (max.) 15-20cm
Balığın Besleniş şekli Bitkisel ve hayvansal besinler
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka..
Balığın Davranışı Orta derece agresif
Akvaryum Suyu 25-26 °C
Akvaryum Boyu En az 80cm
Bakımı Biraz tecrübe gerektirir..
Mavi prenses ülkemizde akvaryumlarda sık görülen bir tür değildir…Ama fiyatı da frontosalar gibi yüksek değildir..Sarı prenses besleyenlere biraz değişik gelebilir..Bu tür aynı cins değildir sarı prensesle…Akvaryumunuzda kayalar olması son derece balığın yararına olacaktır..Oyun oynamayı seven türdür…

* kenyi ciklet


soldaki erkek , sağdaki dişi



* Bu balık hakkında genel bilgi

Latin Adı Maylandia lombardoi
Anavatanı Malawi Gölü,derin kayalık bölgeler
Balığın Boyu (max.) max 15cm.
Balığın Besleniş şekli Otçul
Balığın Üremesi Ağızda kuluçka.
Balığın Davranışı Çok agresif
Akvaryum Suyu 24-26°C
Akvaryum Boyu min. 200lt
Bakımı Tecrübe gerektirir

Gökten Yağan Kurbağalar



Japonya'da bir süredir gökten kurbağa yağması halkı ve bilim adamlarını hayrete düşürdü.

Japon basınında yer alan haberlere göre, ay başından bu yana Ishikawa bölgesindeki bazı kentlerde gökten ölü kurbağa yağdı.

Nanao kentinde 55 yaşında bir adam yakalandığı kurbağa yağmurunun tuhaf bir ses ortaya çıkardığını söylerken, bir başka kent sakini de otoparkta otomobilinin ön camlarının 100'den fazla ölü kurbağa ile kaplandığını anlattı.

Ölü kurbağa yağmurunun 48 saat sonra Hakusan kentinde de görüldüğü yetkililerce bildirildi.

Bilimadamları, şiddetli fırtına ve deniz hortumlarının kurbağa ve balık gibi hayvanları alıp başka bir yere yağdırabileceği açıklamasını getirirken, Kanazawa Meteoroloji Gözlemevi yetkilileri, bölgede şiddetli bir rüzgar kaydedilmediğinden kurbağaların nasıl geldiğini anlayamadıklarını belirttiler.

Hayvanlar Alemi - Kurbağının Keyfi

Dünyada Yapılan Çıplak Eylemler