ads

Alex Gremio kulübüne gidecek mi?



Fenerbahçe’de yaşanan Alex krizi, zorlu Spartak Moskova maçı öncesinde kulübün bir anda odak noktasına otururken, sambacının kronik taliplileri de kapıda bekliyor

Yıldız oyuncu için daha önce girişimlerini sürdüren ve görüşmeler sonunda, “Sen kendini ne zaman hazır hissedersen” diyerek noktayı koyan Brezilya’nın Gremio kulübü, oyuncunun menajerlik işlerini yürüten Publicidade Promocoes şirketiyle irtibata geçerek transfer durumunu sordu.

Şirketin sahibi Juan Figer aracılığıyla Alex’e mesajını da ileten Gremio yetkilileri, başarılı sol ayak eğer Türkiye’den ayrılma kararı alırsa kapılarının kendisine açık olduğunu belirterek, “Biz buradayız ve oyuncuyu kulübümüzde görmeyi çok isteriz” mesajıyla Alex’i net bir şekilde istediklerini vurguladılar.


Başbakan Erdoğan, Abdullah Gül'ü hastanede ziyaret ediyor


Geçirdiği kulak rahatsızlığı nedeniyle Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi gören Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bugün taburcu olması bekleniyor.

Başbakan Erdoğan, Gül'ü hastanede ziyaret ediyor...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haccettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tedavisi süren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ziyarete geldi.(AYRINTILAR GELİYOR...)

Resmi ziyaret ve Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Zirvesi için gittiği Kırgızistan’da rahatsızlanan Cumhurbaşkanı, Perşembe günü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde tedaviye alınmıştı. İlaçla tedavinin ardından durumu iyileşen Gül dün Özel Kalem Müdürü Koray Ertaş ile görüşerek hastalık döneminde kendisine gönderilen e- postaları okudu ve haftalık programını yaptı. 4 günlük tedavi sürecinin son gününde günlük gazeteler, bazı yabancı dergiler ve kitap okuyup televizyon izledi.

Demet Akalın, Twitter’dan Alişan'a ateş püskürdü


Twitter hesabından ‘dost zannettiğim biri’ diye hitap ettiği kişiye yazdıklarıyla adeta ateş püsküren Demet Akalın’ın verdiği ipuçları gözlerin Alişan’a çevrilmesine neden oldu. “Meğer Çağla da Seda da haklıymış!” yazan Demet Akalın, medyaya Alişan’la dargınlıklarıyla yansıyan iki ismi vererek yakın dostu Alişan’ı işaret etti.

Akalın, Alişan ile yakınlığı nedeniyle onun beraberlik yaşayıp ayrıldığı eski vokalisti Seda Önder’i işten atmış ve daha sonra Önder’le mahkemelik olmuştu. Alişan’ın twitter sayfasına yazdığı “Bazı küçük beyinliler, beyinsiz insanları parmaklarında oynatabilirler ama Allah onların ne mal olduklarını senin karşına çıkarır. Allah’a şükür hayatım boyunca kimse için beddua etmedim. Kötü bir şey söylemedim ama sen şeytansın. Allah seni ıslah etsin. Sakin bir daha çıkma karşıma” şeklindeki tweet’lere cevap gecikmedi.
Demet Akalın

Alişan, Çağla Şıkel’le TRT’de program için sözleşmiş, ancak Şıkel, ‘Aile Boyu’ adlı yarışmayı kurumun da isteğiyle eşi Emre Altuğ’la yapmayı tercih edince ünlü çifte savaş açmıştı. Şarkıcı Demet Akalın’ın vokalisti olan Seda Önder’in ise Alişan’la yaşadığı aşkın ardından Demet Akalın’la da arası bozulmuştu. Bu olayları işaret eden Demet Akalın “Bizim köyde böylelerine su kurnazı derler! Beyinsiz olduğum için bir sürü insanla senin yüzünden papaz oldum! Kızı işten çıkardım sen istedin diye! Şimdi hayatımdan sessizce çık !” diyerek vokalistiyle ilgili itirafta da bulundu. Demet Akalın, bu öfkeli mesajlarının ardından takipçilerine “Kusura bakmayın bunları bir dost zannettiğim birine yazdım! Daha da ayrıntı beklemeyin!” diye açıklama yaptı.

Nevşehir'de ikisi erkek çocuk ve bir kadına tecavüz eden adam


Kırşehir Yarı Açık Cezaevi'nden 4 gün izin alarak çıkan bir zanlı, Nevşehir'de ikisi erkek çocuk, biri sağır ve dilsiz öz teyzesi olmak üzere 3 kişiye tecavüz ettikten sonra kayıplara karıştı.

Nevşehir nüfusuna kayıtlı bulunan S.G. (29), bir yıl önce küçük çocuklara cinsel taciz, hırsızlık, adam dövme gibi suçlardan yakalanarak Nevşehir E Tipi Kapalı Ceza ve Tutukevi'ne konuldu. 3 ay önce ise cezası 500 günden az olanlar için kanun kapsamında Kırşehir Yarı Açık Cezaevi'ne gönderildi. Cezaevinden 4 gün için izin alarak Nevşehir'e gelen zanlı, önce Mehmet Akif Mahallesi'nde bir evde oturan 60 yaşlarında sağır ve dilsiz öz teyzesine, sonra da aynı mahallede bulunan evlerinin önünde birbiriyle sohbet eden 8 ve 10 yaşlarında 2 erkek çocuğu zorla tenha bir mekana götürerek tecavüz etti. 10 yaşındaki çocuğu direnmeye çalışması üzerine darp ettiği de öğrenildi.

S.G, sonrasında kayıplara karıştı. Polis, zanlıyı yakalamak üzere soruşturma başlattı.

Şevval Sam Röportajı - "Bana 'Seni seviyorum' demeyi o öğretti"


Şevval Sam'ın Kalan Müzik etiketini taşıyan 'II Tek' adlı yeni alaturka albümü marketlerdeki yerini aldı. Her albümüyle bu toprakların farklı bir rengini ortaya koyan Sam, "Ne iş yaparsak yapalım önce kendi içimizi temizlemeliyiz" diyor

Pek çoklarının aksine güzelliğinizi basamak olarak kullanmıyorsunuz. Güzelliğiniz, işinizin ve hayattaki duruşunuzun önüne geçemiyor. Bu, çok takdir ettiğim bir özelliğiniz...
Şevval Sam
İnsanlarla ve tabiatla kurduğum ilişkide kullanmayı en son düşüneceğim şey fiziksel özelliklerdir. Çok basit ve sıradan bir şey o; tenezzül etmiyorum. Allah bana sağlıklı bir beden verdiği için şükrediyorum o kadar. Hiçbir şeyin yoksa güzelliğini kullanabilirsin ya da yaptığın iş bunu gerektiriyorsa mesela fotomodellikse. Müzik gibi yüksek bir yaratıcılık var ortada. Onunla temasa geçmek, o akışa dahil olmak varken, bunu niye maddede kısıtlayayım ki? Ruhum bedenimden çok daha geniş. Bedenlerimiz birer hapishane. Hapishanemize bakım yapabil l riz ama asıl güçl ü olan ruhlur. Belki de in sanlar kendi içle rindeki mekanizmayı keşlede rme-dikleri için güzellik ve fiziksel özellikler onlar için bu kadar önemli. İletişimde sadece ilk 10 dakika etkilidir dış güzellik. Yaydığı enerjidir insanı güzelleştiren..

"Bana 'Seni seviyorum demeyi oğlum öğretti"

Anneniz Leman Sam, kendisiyle yaptığım röportajda, "Kızlarıma 'Seni seviyorum' demeyi yeni yeni öğreniyorum. Sevgimi hareketlerimle belli ederim" demişti. Siz oğlunuza "Seni seviyorum" diyebiliyor musunuz? Her yeni jenarasyon bir öncekini olgun laşlı rıyor. An nem hiç söyl eyemedi, ben zor söyl edim ama oğ l um çalır çalır söyl üyor. Bana "Seni seviyorum" demeyi oğlum öğretti. Eskiden arkadaşlarıma "Seni seviyorum" diyemezdim, dediğimde "İyi misin sen?" diye paniğe kapılırlardı. Oğlum sayesinde artık arkadaşlarıma da rahatça bu cümleyi kurabiliyorum.


■ Tiyatro okuyormuş Tarık Emir. Sanatçı genleriniz ona da işlemiş...

Sanatla, edebiyatla iç içe olsun, kendini keşfedebilsin diye tiyatroyu seçtik. İleride ne istiyorsa onu yapsın. Tek beklentim hümanist, barışçı, huzurlu bir insan olması.

■ Tıpkı sizin olduğunuz gibi...

Teşekkür ederim. Ben hedefime şöhreti ve parayı değil, özümü koydum. Gören göz, işiten kulak olmaya niyet ettim. Bu sayede dayatılan kuralların dışında kaldım. Hayatta durduğum bir yer var. Tek derdim hep orada durmak, özümle çelişmemek.

Bayram sonrasında müzik marketlerde dolanırken Şevval Sam'ın ne zaman duysam beni kendi içimde yolculuğa çıkaran buğulu sesi kulağıma ilişti. Kasada aldım soluğu ve Sam'ın yeni albümü 'II Tek'le birlikte tuttum evin yolunu. Hemen koyuldum 2 CD'den oluşan albümü dinlemeye... 'Ayrılık Yaman Kelime', 'Meftunun Oldum', 'Ada Sahilleri', 'Elveda Meyhaneci' gibi birbirinden güzel şarkıları dinlerken albümün adıyla özdeşleşir şekilde iki tek ata-sım geldi. Özellikle Nâzım Hikmet'in dizeleriyle Mesut Cemil'in bestesini birleştiren 'Kanatları Gümüş Yav-ru'da kalbim ürperdi. Söylediği Karadeniz türküleriyle bir Karadenizli olan beni her zaman mest eden
Sam'ın sesi yine alışık olduğu yerde;

kalbimin en derinlerinde gezinmekteydi. Bu söyleşi için bir araya geldiğimizde dışına yansıyanın içinin güzelliği olduğunu bir kez daha anladım. Işıl ışıl parlayan mavi gözleri içindeki derin okyanusun kanıtı
gibi... Bakın nasıl anlattı 'II Tek'i...

İKİNCİ ALATURKA SÜRPRİZİ

■ Tango albümünüzü beklerken alaturkayla bize sürpriz yaptınız...

Alaturka hep bir sürprize denk geldi hayatımda. İnsanlar Karadeniz albümü beklerken 'Sek'i çıkarmıştım, tango beklerlerken de 'II Tek' geldi. Tango albümü oldu bittiye getirilecek bir proje değil, repertuvar
aşaması çok meşakkatli. Bu süreçte yeni bir alaturka albümü yapmam için çok talep geldi. Alaturka benim müzikal zeminim. Genç kızlığında herkes pop dinler ama ben alaturkayı keşfettim. O zamanlar eski kayıtlara
ulaşmak çok mümkün değildi. 80'lerden sonra icra edilmiş alaturka eserleri dinlemekte güçlük çekiyorum. Hamiyet Yüceses'in ve Müzeyyen Se-nar'ın kasetlerini bulup yutmuştum. Alaturka albümlerimde o şarkıların çoğunu seslendirdim. Bu albümleri çıkarmamı radyo programı yaptığım dönemde Kalan Müzik'le tanışmam
sağladı. Henüz piyasaya arşiv serileri çıkmamışken Hasan Saltık bana iki torba dolusu radyo ve taşplak kaydı vermişti. Benim eğitim sürecim o iki senelik radyo programı oldu. Şarkıları dinlerken, çalarken bir yandan da dönemin şifrelerini çözme derdine düştüm. Sonradan o şarkıları ben icra ederken o dönemin şifrelerini kullandım. O yüzden ilk alaturka albümüm 'Sek' için, "Taşplak kaydı gibi" yorumunu yaptılar.

■ Şifreleri nasıl çözdünüz?
Her şarkının çıktığı dönemdeki masumiyet beni ilgilendiriyor. Onu keşfetmeye çalıştım. Şarkıların ticarete dönüşmüş ve fazla akademikleşmiş halleriyle çok ilgilenmiyorum. İlk halleri, özleri beni ilgilendiriyor.

KALBİN MÜHRÜ AÇILMALI...
■ Şarkılarınızın direkt öze dokunmasının, söyleyiş tarzınızın duruluğunun sırrı buymuş demek!
Böyle düşünmenize çok sevindim. Ben şuna inanıyorum; insanın içi kirliyse yaptığı iş her ne olursa ol -sun onu da kirletir ama temizse yaptığı şeyin kirlenme ihtimali yoktur. Bu yüzden ne yaparsak yapalım önce kendi içimizi temizlemeliyiz. Bunun pratiği zor çünkü insanlar tutundukları acıları, intikam duygusunu, egolarını bırakmak istemiyorlar. Müthiş bir farkındalık, uyanıklık gerekiyor bunu pratiğe dökebilmek için. Bu konuda hâlâ çalışıyorum. Ömrümün sonuna kadar da çalışacağım.

■ Bu her tarafı kirlenmiş hayatın içinde temiz kalma mücadelesi vermek kendi adıma çok yıpratıcı. Sizi de yıprattığı olmuyor mu?

Olmaz mı! Albümüm çıktığı için bir yanım çok mutlu ama bir yandan da neşeli bir şarkı söylerken memleketin hali, yaşanan savaşlar, oynanan oyunlar aklıma geliyor ve mutlulu -ğumdan suçluluk duyuyorum. Bunları hiç takmayabilirdim ama biraz hassassanız takmamak mümkün değil! Bu hassasiyet bazen en büyük
ceza gibi! İki şarkı söylediğimde o kaosun içinde nefes alıyorum. Ben buna hizmet ediyorum bu hayatta.
Kimseye bir şey öğretme, mesaj verme, insanları değiştirme gibi bir iddiam yok! Kalbin mührü açılmadığı
sürece kimse kimseye bir şey öğretemez. Herkes kendi hikâyesinde, kendi tecrübesiyle öğreniyor hayatı.

■ Kalbinin mührünü açmayan, açamayan o kadar çok insan var ki...

İnsanoğlunun içindeki iyi kurt ve kötü kurt hep savaş halindeydi. Bütün savaşlarda insanlar komşuyken ayrı düştü. Tarih boyunca insanın kendini farklı ve üstün görme arzusu ayrımcılıklara sebep oldu. Çağ değiştikçe bunların isimleri değişti ama tetikleyicileri aynı: İnsanın içindeki üstün olma arzusu. Bu, insanın kendi içinde halletmesi gereken en büyük zaaf. Bunu halletmediğiniz sürece dünyanın değişmesi imkânsız!

29 EYLÜLDE KONSER VAR

■ 29 Eylül'de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde 'Toprak Kokusu' konseptli bir konseriniz var. Kan kokusuna yenik düşmez umarım bu topraklardaki fark -lı renklerin harmanının kokusu...

Ben toprakla hep iç içeyim, topraktan besleniyorum. Toprağın bana değil, benim toprağa ait olduğumu biliyorum. Topraklarımızı, dünyayı cennete dönüştürmek de elimizde, cehenneme dönüştürmek de. Yaptığım iş, müziği algılayış biçimim kendi dünyamı cennete dönüştürmek üzerine kurulu. Müziğin içinde akıp gidiyorum. 'Toprak Kokusu' çok özel bir konser olacak. Repertuvarımda türkülerden tangolara bu toprağın bütün renklerine yer vereceğim.


Aşkla aranız nasıl? Anneniz "Aşk bize küstü" demişti röportajımızda...

■ Sözleri "Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına, öldü dersin gül güzel i, tılsımını kaybetti" diye akan 'Gül Güzel i ı adlı şarkınızı çok severim. Masallara inanıyor musunuz?

Evet. Hayatı da masal a çevirme eği l imim var. Çocuksu masumiyetin kaybedilmesine katlanamıyorum. Masallardaki, aşklardaki, şarkılardaki masumiyet beni hâlâ ilgilendiriyor ve kendine çekiyor.

■ Peki tılsımınızı kaybettiğinizi düşündüğünüz oldu mu hiç?

Hayatımın ilk yarısında çok zorl andığım dönemler oldu ama tılsımımı kaybetmedim. Ne kadar zorlandıysam o kadar kendimiramak, bulmak, özüme yakl aşmak derdine düştüm. Her hadiseden dersimi aldım. İnsan önce yanar sonra küll erinden doğar.

■ Aşkla aranız nasıl? Anneniz "Aşk bize küstü" demişti röportajımızda...
Aşk küsmez, insan l ar aşka küsmüş olar bi l ir. Korku l arı yüzünden insan l ar kapı l arını aşka açmıyor. Oysa aşk en iyi öğretmendir. Buda felsefesindeki "Aşk mutlu olmak içindir" sözünü okuduğumdan beri, beni çok hırpalayan şeyleri aşk diye tanımlamıyorum.

Şehidin ağabeyinden Kılıçdaroğlu'na tepki geldi


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde vatandaşlarla bir araya geldi. Bir kahvehanede çay içen Kılıçdaroğlu, ilçeden ayrılmak üzere seçim otobüsüne binerken kendisine seslenen bir şehit ağabeyi ile ayaküstü sohbet etti.

Şehit ağabeyi Bekir Şahan, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün PKK’lılar tarafından kaçırılması olayını yorumlamasını istedi. “Hüseyin Aygün Bey’i hala yanınızda tutacak mısınız merak ediyorum?” şeklindeki şehit ağabeyi Şahan’ın sorusunu cevaplayan Kılıçdaroğlu, “Bak kardeşim seninle eğri oturup doğru konuşalım. Hüseyin Aygün ne söyledi” diye soru ile cevap verdi. Şehit ağabeyinin “Ne söylemedi ki dağdakiler bizim kardeşlerimizin iyi insanlar gibi sözleri var” demesi üzerine Kılıçdaroğlu’na yanında bulunan partililer cevap verdirtmedi.

Kılıçdaroğlu’nun yanından uzaklaştığını gören şehit ağabeyi Şahan, “Kaçırmadılar efendim. Bu adamın kaçırılışı baştan danışıklı dövüş ben inanmıyorum” diye sitem etti. Kılıçdaroğlu ise sözün üzerine yoluna devam etti.

KILIÇDAROĞLU ÖZELEŞTİRİ YAPTI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti içindeki kavgalarla ilgili olarak, “Bizim CHP’nin kötü bir hastalığı var. Herkes bir birinin açığını kollamaya çalışıyor. Yeni bir anlayışı egemen kılmaya çalışıyorum. Sevgiyi ve hoşgörüyü partide egemen kılmaya çalışıyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zafer Haftası’nın 90. yılı nedeniyle CHP Afyonkarahisar İl Başkanlığı tarafından düzenlenen Zafer Resepsiyonu’na katıldı. Burada partililere hitap eden Kılıçdaroğlu, parti içi kavgalara değindi. Kılıçdaroğlu, “Bizim CHP’nin kötü bir hastalığı var. Herkes bir birinin açığını kollamaya çalışıyor. Yok öyle bir şey, yok böyle bir şey. Yeni bir anlayışı egemen kılmaya çalışıyorum. Sevgiyi ve hoşgörüyü partide egemen kılmaya çalışıyorum. Elbette farklı düşüneceğiz, bunlar demokraside olması gerekenler. İki aday üç aday beş aday çıkar demokratik yollardan yarışırılar ama sandıktan bir kişi çıkacak. O zaman diğer adaylar gidecek sandıktan çıkan arkadaşıon elini havaya kaldıracak, ben bundan sonra senin emrindeyim diyecek. ‘Ben sandıktan çıkmadım çıkan arkadaşın aleyhinde çalışacağım. O partili değildir arkadaşlar. Partili olan parti disiplini içerisinde çalışır. Yapacağımız bu” dedi.

Ülkenin her kesiminin sorunu olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, çözüm için adresin CHP olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, kararlılık ile inanç ile yola çıkılırsa, halka güven verilirse iktidar çok yakın olduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından CHP’ye katılanlara rozetleri takıldı. Törende ayrıca, patiye uzun zamandır emeği geçenlere onur belgesi Kılıçdaroğlu tarafından verildi.

|Coğrafya Dersi| Yüksek yerlerde Yaşayan canlılar



Herhangi bir dağdaki bitki ve hayvanlar yükseltiyle birlikte değişir; çünkü çevre koşulları da yükseltiyle birlikte değişir ve yalnızca belli bir alan yada kuşağın koşullarına uyan türler orada varlıklarını sürdürebilirler. Belli bir kuşakta yaşayan bitki ve hayvan çeşitlerini ısı, güneş ışığı, nemlilik, yağış, rüzgar, kaya yada toprak türleri gibi etmenler belirler. Birçok dağın yamaçlarında, birbirinden ayrı yaşam kuşaklarına rastlanabilir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ KUŞAKLARI
Çoğunlukla yükselti arttıkça iklim de soğuklaştığından, yaşam kuşaklarını sınırlayan en önemli çevre etmenlerinden biri ısıdır. Çok yüksek dağların tepeleri sürekli bir kış içindedir; kayalardan oluşan yüzeyleri, her zaman kar ve buzla kaplıdır.
Dorukların aşağısında, ısısı biraz daha yüksek olan bir kuşakta ise, yılın bir bölümünde karlar erir ve kısa bir bitki büyüme mevsimi görülür. Bu kuşağa tundra adı verilir. Kuzey Avrasya ile Kuzey Amerika’nın tundralarına benzer; ama dağlarda olduğu için, dağ tundrası adıyla bilinir. Tundra kuşağının en üst bölümünde ya hiç bitki yoktur yada, çıplak kaya yüzeylerinde büyüyen likenler vardır ancak. Alt bölümünde karayosunları, çimler. Öteki otlar ile çalılar yetişir; ağaç ise görülmez.
Likenler, ortakyaşar mantarlar ile su yosunlarının oluşturduğu karmaşık bitkilerdir. Daha büyük olan bitki mantardır; bunun içinde tek hücreli suyosunları yaşar. Likenler aşırı sıcak ve soğuğa olduğu gibi, uzun süreli kuraklığa da dayanıklıdırlar. Bu yüzden, yüksek dağların her türlü etkiye açık kayaları üstündeki yaşama uygun bitkilerdir. Gündüzleri güneş ışığı, kaya ısılarını öteki bitkilerin çoğunu öldürebilecek bir dereceye çıkartırken, geceleri sıcaklık, donma noktasının altına düşebilir. Ayrıca, yağmur dönemleri arasında kayalar çoğunlukla kurudur. Böyle bir aşırılıklar bileşimine, likenler dışındaki bitkilerin çok azı dayanabilir.
Güç koşullara alışkın yapılarından ötürü, likenler öncü bitkilerdir. Yeni alanlara ilk olarak onlar yerleşir. Bu durum yalnızca yüksek dağlar için değil, daha alçak yerler için de geçerlidir. Likenler, kaya ile tepkimeye girip kayadan parçalar kopmasına yol açan kimyasal maddeler üretirler. Kopan bu parçalar rüzgar ve suyun da etkisiyle, çok küçük parçalara bölünür. Bu küçücük parçacıklara ölü likenlerin çürümekte olan gövdelerinin eklenmesiyle, üzerinde kara-yosunu, ot ve öteki küçük bitkilerin yetişebileceği son derece ince bir toprak tabakası ortaya çıkar. Bu yetişen bitkilerin ölümü ise, üzerinde daha büyük bitkilerin de yetişebileceği daha çok toprak yaratılması demektir. Günümüzde birçok buzul erir ve en alt sınırları dağ yamaçları boyunca yavaş yavaş daha yukarı çekilirken, onları yukarı doğru izleyen ilk bitkiler likenlerdir.
Yamaçlarda, ormanın başladığı sınırda bodur ağaçlar, orman sınırının altında ise normal boyda ağaçlar yetişir. Orman sınırına yakın ağaçlar, genellikle kozalaklılardır; türleri yükseltiye, yamacın dış etkilere açık olmasına ve coğrafi konuma göre değişir.
Kozalaklı ağaçların çoğu yapraklarını dökmez; yaprakları da, mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçlarınki gibi yassı değil, iğne biçimindedir. İğne yapraklar daha ince oldukları için, havaya açık yüzeyleri daha azdır. Kozalaklıların yapraklarının bu niteliği, bu yükseltilerde doludizgin esen rüzgarların kurutucu etkisini artırdığı soğuk kış havasında, terleme ile kaybedilebilecek su miktarını azaltır. Kozalaklıların yalnızca birkaç türü bütün yapraklarını dökerek kışa uyar. Karaçam ve kel servi, mevsimden mevsime yapraklarını döken kozalaklılardır.
Kozalaklı ağaçlar kuşağının altında, iklim daha ılıktır ve bitki örtüsü coğrafi koşullara ve iklim koşullarına göre değişir. Mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçların, çöl yada otlakların görülebildiği bu kuşakta da, birbirinden farklı çeşitli bölgeler ayırt edilebilir. Çölde, 250 mm’den az olan yıllık yağış miktarı, mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçların oluşturduğu ormanda 150 cm’ye kadar çıkabilir. Her iki bölgede de kesin mevsim değişiklikleri vardır.
Bir dağdaki bitki örtüsü kuşakları çoğunlukla tam vatay değildir, belirli bir eğimleri vardır. Güneşe dönük yamaç (Kuzey yarıkürede güneye bakan yamaç, Güney yarıkürede ise kuzeye bakan yamaç), öteki yamaçtan daha çok güneş alır. Güneşli yamaçta belli bir yükseltide, gölgeli yamaçtakinden daha yüksek sıcaklıklara rastlanabilir. Bu yüzden, Kuzey yarıküredeki dağların bitki örtüsü şeritleri, güneye bakan yamaçta daha yüksek bir noktadan, kuzeye bakan yamaçta daha alçak bir noktaya doğru uzanma eğilimi gösterirler. Güney yarıküre dağlarında ise, bu eğim ters yöndedir.
Kuşakların düzeni, egemen rüzgarların yönüne ve kuru yada nem yüklü olmalarına bağlı olarak da değişir. Dağların biçimindeki yerel değişiklikler, daha çok farklılığa yol açar. Sözgelimi, yamacın sarplığı, ne kadar suyun tutulduğunu yada suyun ne hızla akıp gittiğini belirler.
Belli bir kuşak, farklı enlemlerde farklı bir yükseklikte bulunduğu için, herhangi bir dağdaki bitki örtüsü kuşaklarının sayısı, dağın yüksekliğine ve konumuna bağlıdır. Ekvator’da dağ tundraları yalnızca en yüksek dağların tepelerinde bulunur; oysa ılıman kuşaklarda orta yükseltilerde, kutup bölgelerinde ise deniz düzeyine yakın yerlerde dağ tundrasına rastlanabilir. Kutuplara yakın yerlerde, dağlar ne yükseklikte olursa olsun bir tek bitki örtüsü (tundra) görülür; yada koşullar çok sertse, dağlar sürekli olarak buzullarla kaplı olabilir.

DAĞ HAYVANLARI
Hayvanlar yiyecek olarak sık sık da barınak olarak bitkilere bağımlı olduklarından, belli bir alanın bitki örtüsü, doğal olarak orada yaşayan hayvanları belirler. Sözgelimi orman horozunun (tetrao urogallus) beslenme rejimi çok gariptir: çam iğnesi yiyen ender hayvanlardan biridir. Bu yüzden de, genellikle çam ormanlarında yaşar. Bir hayvanın yaşadığı yükselti, yeğ tuttuğu bitki örtüsü kuşağına göre değişir. Güney Amerika’daki And dağlarında yaşayan ve yağmurkuşlarıyla akraba olan bir cins çulluk onların tersine, yüksek dağ tundrasının bitkileriyle beslenir. Ekvator’da, dağ tundralarının varabildikleri en üst yükseltide bulundukları ekvator dolaylarında, bu çulluk türüne 4 300 m’de rastlanır. Güney Amerika’nın en güney ucundaki kutup iklimli Ateş ülkesinde ise, bu kuşlar deniz düzeyinde yaşarlar.
Dağlarda yaşayan birçok büyük hayvan, mevsimler değiştikçe dağın daha yüksek yerlerine göçer yada aşağılara inerler. Sözgelimi yaz mevsiminde geyikler, kanada geyikleri (cervus canadensis) ve yaban koyunları yaylalarda otlarlar. Kışın bu otlar kalın bir kar tabakası altında kaldığı için, hayvanlar da yiyeceğin daha kolay bulunduğu, ayrıca rüzgardan korunmak için barınaklar bulabilecekleri daha düşük yükseltilere inerler. Bununla birlikte, karibular (Kuzey Amerika’ya özgü bir cins ren geyiği), rüzgarlar otlaklarındaki karı savurup atacak kadar güçlüyse, yüksek yamaçlarda kalırlar. Mevsimler değiştikçe yalnızca otçul hayvanlar değil, onlarla beslenen etçiller de göçerler. Dağ aslanları, kurtlar, tilkiler ve sansargiller (mustelidae) avlarının peşinden giderler. Az sayıda hayvan ise, inlerde yada karın altında kış uykusuna yatarak, kışın soğuğuna uymağa çalışır. Kış uykusuna yatan hayvanların başlıcaları ayılar, dağ sıçanları ve başka küçük memelilerdir.

DORUKLARDA YAŞAM
Belli bir yaşam kuşağındaki sözgelimi tundradaki koşullar, bu tundra ister Sibirya ve Kanada’nın kutup tundrası, ister Alpler’ deki yada Andlâr’ daki dağ, tundrası olsun, dünyanın her yerinde benzerlik gösterir. Benzer koşullar altında, benzer bitki örtüsü ve hayvan tiplerine rastlanır; çünkü bitkiler ve hayvanlar aynı çevre koşullarına uymak zorundadır. Kutup tundrasında yaşayan canlılar ise birbirlerine daha da çok benzerler, çünkü Kutup tundrası, binlerce kilometrekarelik iki geniş alandan oluşur.
Öte yandan, dağ tundraları kesintilidir ve deniz yüzeyinde yükselen adalara benzetilebilir. Doruklarda yaşayan tundra hayvanları, komşu dağın doruğundaki hayvanları hiç görmeyebilir yada onlarla hiç çiftleşmeyebilirler. Çünkü bunun için, aşağılardaki yaşamaya elverişsiz kuşaklara inmeleri gerekecektir. Kuşlarla çok büyük memeliler bu tür geziler yapabilirler ama, orta ve küçük boyda memelilerle birçok böcek ve öteki küçük omurgalılar, kendi dağlarının doruğunda tutsaktırlar. Bu durum, hayvanların kendi aralarında çiftleşmelerine ve bir dağ doruğuna, bir dağ vadisine yada belki bütün bir dağ dizisine özgü alt türlerin gelişmesine yol açar.
Bazı dağların doruklarında, eski jeolojik çağlarda çok yaygın olan bazı türlerin son üyeleri yaşarlar. Bunlara kalıntı türler denir. 10 000 yıl kadar önce, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın son büyük buzullaşma dönemi sona ermişti. O dönemde, tundra koşullarına benzer koşullara uymuş bitkilerle hayvanlar, buzulların kenarına yakın yerlerde yaşıyorlardı, iklim ılıklaşıp buzullar eridikçe, bu bitkilerle hayvanlar da, kıta buzullarının kuzeye doğru, yüksek dağ buzullarının da dağların yamaçlarından yukarı doğru çekilişini izlediler; buzulların peşinden gittiler. Aşağılardaki vadilerde, daha sıcak iklimlere özgü bitkiler ve hayvanlar ortaya çıktı. Ama Alpler gibi yüksek dağların üst yamaçlarında, bazı kalıntı türler yaşamlarını sürdürdüler.
Bugün doruklarda hem eskiden kalmış bu birkaç tür, hem de bu alanlara sonradan girmiş daha yakın zamanların türleri yaşar, birlikte, ilgi çekici topluluklar oluştururlar.

İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.