ads

|Coğrafya Dersi| Yüksek yerlerde Yaşayan canlılar



Herhangi bir dağdaki bitki ve hayvanlar yükseltiyle birlikte değişir; çünkü çevre koşulları da yükseltiyle birlikte değişir ve yalnızca belli bir alan yada kuşağın koşullarına uyan türler orada varlıklarını sürdürebilirler. Belli bir kuşakta yaşayan bitki ve hayvan çeşitlerini ısı, güneş ışığı, nemlilik, yağış, rüzgar, kaya yada toprak türleri gibi etmenler belirler. Birçok dağın yamaçlarında, birbirinden ayrı yaşam kuşaklarına rastlanabilir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ KUŞAKLARI
Çoğunlukla yükselti arttıkça iklim de soğuklaştığından, yaşam kuşaklarını sınırlayan en önemli çevre etmenlerinden biri ısıdır. Çok yüksek dağların tepeleri sürekli bir kış içindedir; kayalardan oluşan yüzeyleri, her zaman kar ve buzla kaplıdır.
Dorukların aşağısında, ısısı biraz daha yüksek olan bir kuşakta ise, yılın bir bölümünde karlar erir ve kısa bir bitki büyüme mevsimi görülür. Bu kuşağa tundra adı verilir. Kuzey Avrasya ile Kuzey Amerika’nın tundralarına benzer; ama dağlarda olduğu için, dağ tundrası adıyla bilinir. Tundra kuşağının en üst bölümünde ya hiç bitki yoktur yada, çıplak kaya yüzeylerinde büyüyen likenler vardır ancak. Alt bölümünde karayosunları, çimler. Öteki otlar ile çalılar yetişir; ağaç ise görülmez.
Likenler, ortakyaşar mantarlar ile su yosunlarının oluşturduğu karmaşık bitkilerdir. Daha büyük olan bitki mantardır; bunun içinde tek hücreli suyosunları yaşar. Likenler aşırı sıcak ve soğuğa olduğu gibi, uzun süreli kuraklığa da dayanıklıdırlar. Bu yüzden, yüksek dağların her türlü etkiye açık kayaları üstündeki yaşama uygun bitkilerdir. Gündüzleri güneş ışığı, kaya ısılarını öteki bitkilerin çoğunu öldürebilecek bir dereceye çıkartırken, geceleri sıcaklık, donma noktasının altına düşebilir. Ayrıca, yağmur dönemleri arasında kayalar çoğunlukla kurudur. Böyle bir aşırılıklar bileşimine, likenler dışındaki bitkilerin çok azı dayanabilir.
Güç koşullara alışkın yapılarından ötürü, likenler öncü bitkilerdir. Yeni alanlara ilk olarak onlar yerleşir. Bu durum yalnızca yüksek dağlar için değil, daha alçak yerler için de geçerlidir. Likenler, kaya ile tepkimeye girip kayadan parçalar kopmasına yol açan kimyasal maddeler üretirler. Kopan bu parçalar rüzgar ve suyun da etkisiyle, çok küçük parçalara bölünür. Bu küçücük parçacıklara ölü likenlerin çürümekte olan gövdelerinin eklenmesiyle, üzerinde kara-yosunu, ot ve öteki küçük bitkilerin yetişebileceği son derece ince bir toprak tabakası ortaya çıkar. Bu yetişen bitkilerin ölümü ise, üzerinde daha büyük bitkilerin de yetişebileceği daha çok toprak yaratılması demektir. Günümüzde birçok buzul erir ve en alt sınırları dağ yamaçları boyunca yavaş yavaş daha yukarı çekilirken, onları yukarı doğru izleyen ilk bitkiler likenlerdir.
Yamaçlarda, ormanın başladığı sınırda bodur ağaçlar, orman sınırının altında ise normal boyda ağaçlar yetişir. Orman sınırına yakın ağaçlar, genellikle kozalaklılardır; türleri yükseltiye, yamacın dış etkilere açık olmasına ve coğrafi konuma göre değişir.
Kozalaklı ağaçların çoğu yapraklarını dökmez; yaprakları da, mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçlarınki gibi yassı değil, iğne biçimindedir. İğne yapraklar daha ince oldukları için, havaya açık yüzeyleri daha azdır. Kozalaklıların yapraklarının bu niteliği, bu yükseltilerde doludizgin esen rüzgarların kurutucu etkisini artırdığı soğuk kış havasında, terleme ile kaybedilebilecek su miktarını azaltır. Kozalaklıların yalnızca birkaç türü bütün yapraklarını dökerek kışa uyar. Karaçam ve kel servi, mevsimden mevsime yapraklarını döken kozalaklılardır.
Kozalaklı ağaçlar kuşağının altında, iklim daha ılıktır ve bitki örtüsü coğrafi koşullara ve iklim koşullarına göre değişir. Mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçların, çöl yada otlakların görülebildiği bu kuşakta da, birbirinden farklı çeşitli bölgeler ayırt edilebilir. Çölde, 250 mm’den az olan yıllık yağış miktarı, mevsimden mevsime yapraklarını döken ağaçların oluşturduğu ormanda 150 cm’ye kadar çıkabilir. Her iki bölgede de kesin mevsim değişiklikleri vardır.
Bir dağdaki bitki örtüsü kuşakları çoğunlukla tam vatay değildir, belirli bir eğimleri vardır. Güneşe dönük yamaç (Kuzey yarıkürede güneye bakan yamaç, Güney yarıkürede ise kuzeye bakan yamaç), öteki yamaçtan daha çok güneş alır. Güneşli yamaçta belli bir yükseltide, gölgeli yamaçtakinden daha yüksek sıcaklıklara rastlanabilir. Bu yüzden, Kuzey yarıküredeki dağların bitki örtüsü şeritleri, güneye bakan yamaçta daha yüksek bir noktadan, kuzeye bakan yamaçta daha alçak bir noktaya doğru uzanma eğilimi gösterirler. Güney yarıküre dağlarında ise, bu eğim ters yöndedir.
Kuşakların düzeni, egemen rüzgarların yönüne ve kuru yada nem yüklü olmalarına bağlı olarak da değişir. Dağların biçimindeki yerel değişiklikler, daha çok farklılığa yol açar. Sözgelimi, yamacın sarplığı, ne kadar suyun tutulduğunu yada suyun ne hızla akıp gittiğini belirler.
Belli bir kuşak, farklı enlemlerde farklı bir yükseklikte bulunduğu için, herhangi bir dağdaki bitki örtüsü kuşaklarının sayısı, dağın yüksekliğine ve konumuna bağlıdır. Ekvator’da dağ tundraları yalnızca en yüksek dağların tepelerinde bulunur; oysa ılıman kuşaklarda orta yükseltilerde, kutup bölgelerinde ise deniz düzeyine yakın yerlerde dağ tundrasına rastlanabilir. Kutuplara yakın yerlerde, dağlar ne yükseklikte olursa olsun bir tek bitki örtüsü (tundra) görülür; yada koşullar çok sertse, dağlar sürekli olarak buzullarla kaplı olabilir.

DAĞ HAYVANLARI
Hayvanlar yiyecek olarak sık sık da barınak olarak bitkilere bağımlı olduklarından, belli bir alanın bitki örtüsü, doğal olarak orada yaşayan hayvanları belirler. Sözgelimi orman horozunun (tetrao urogallus) beslenme rejimi çok gariptir: çam iğnesi yiyen ender hayvanlardan biridir. Bu yüzden de, genellikle çam ormanlarında yaşar. Bir hayvanın yaşadığı yükselti, yeğ tuttuğu bitki örtüsü kuşağına göre değişir. Güney Amerika’daki And dağlarında yaşayan ve yağmurkuşlarıyla akraba olan bir cins çulluk onların tersine, yüksek dağ tundrasının bitkileriyle beslenir. Ekvator’da, dağ tundralarının varabildikleri en üst yükseltide bulundukları ekvator dolaylarında, bu çulluk türüne 4 300 m’de rastlanır. Güney Amerika’nın en güney ucundaki kutup iklimli Ateş ülkesinde ise, bu kuşlar deniz düzeyinde yaşarlar.
Dağlarda yaşayan birçok büyük hayvan, mevsimler değiştikçe dağın daha yüksek yerlerine göçer yada aşağılara inerler. Sözgelimi yaz mevsiminde geyikler, kanada geyikleri (cervus canadensis) ve yaban koyunları yaylalarda otlarlar. Kışın bu otlar kalın bir kar tabakası altında kaldığı için, hayvanlar da yiyeceğin daha kolay bulunduğu, ayrıca rüzgardan korunmak için barınaklar bulabilecekleri daha düşük yükseltilere inerler. Bununla birlikte, karibular (Kuzey Amerika’ya özgü bir cins ren geyiği), rüzgarlar otlaklarındaki karı savurup atacak kadar güçlüyse, yüksek yamaçlarda kalırlar. Mevsimler değiştikçe yalnızca otçul hayvanlar değil, onlarla beslenen etçiller de göçerler. Dağ aslanları, kurtlar, tilkiler ve sansargiller (mustelidae) avlarının peşinden giderler. Az sayıda hayvan ise, inlerde yada karın altında kış uykusuna yatarak, kışın soğuğuna uymağa çalışır. Kış uykusuna yatan hayvanların başlıcaları ayılar, dağ sıçanları ve başka küçük memelilerdir.

DORUKLARDA YAŞAM
Belli bir yaşam kuşağındaki sözgelimi tundradaki koşullar, bu tundra ister Sibirya ve Kanada’nın kutup tundrası, ister Alpler’ deki yada Andlâr’ daki dağ, tundrası olsun, dünyanın her yerinde benzerlik gösterir. Benzer koşullar altında, benzer bitki örtüsü ve hayvan tiplerine rastlanır; çünkü bitkiler ve hayvanlar aynı çevre koşullarına uymak zorundadır. Kutup tundrasında yaşayan canlılar ise birbirlerine daha da çok benzerler, çünkü Kutup tundrası, binlerce kilometrekarelik iki geniş alandan oluşur.
Öte yandan, dağ tundraları kesintilidir ve deniz yüzeyinde yükselen adalara benzetilebilir. Doruklarda yaşayan tundra hayvanları, komşu dağın doruğundaki hayvanları hiç görmeyebilir yada onlarla hiç çiftleşmeyebilirler. Çünkü bunun için, aşağılardaki yaşamaya elverişsiz kuşaklara inmeleri gerekecektir. Kuşlarla çok büyük memeliler bu tür geziler yapabilirler ama, orta ve küçük boyda memelilerle birçok böcek ve öteki küçük omurgalılar, kendi dağlarının doruğunda tutsaktırlar. Bu durum, hayvanların kendi aralarında çiftleşmelerine ve bir dağ doruğuna, bir dağ vadisine yada belki bütün bir dağ dizisine özgü alt türlerin gelişmesine yol açar.
Bazı dağların doruklarında, eski jeolojik çağlarda çok yaygın olan bazı türlerin son üyeleri yaşarlar. Bunlara kalıntı türler denir. 10 000 yıl kadar önce, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın son büyük buzullaşma dönemi sona ermişti. O dönemde, tundra koşullarına benzer koşullara uymuş bitkilerle hayvanlar, buzulların kenarına yakın yerlerde yaşıyorlardı, iklim ılıklaşıp buzullar eridikçe, bu bitkilerle hayvanlar da, kıta buzullarının kuzeye doğru, yüksek dağ buzullarının da dağların yamaçlarından yukarı doğru çekilişini izlediler; buzulların peşinden gittiler. Aşağılardaki vadilerde, daha sıcak iklimlere özgü bitkiler ve hayvanlar ortaya çıktı. Ama Alpler gibi yüksek dağların üst yamaçlarında, bazı kalıntı türler yaşamlarını sürdürdüler.
Bugün doruklarda hem eskiden kalmış bu birkaç tür, hem de bu alanlara sonradan girmiş daha yakın zamanların türleri yaşar, birlikte, ilgi çekici topluluklar oluştururlar.

İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.


|Coğrafya Dersi| Taşların Çözülmesi – Toprak Horizonları

TAŞLARIN ÇÖZÜLMESİ
Dış kuvvetlerin etkisiyle meydana gelen aşınma ve birikme olayları taşların çözülerek parçalanmasına neden olmaktadır. Yer kabuğunu oluşturan taşların , suların eritmesi ve dış kuvvetler oluşan çatlamaların etkisi ile ufalanması ve dağılmasına çözülme denilmektedir. Taşların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla üç şekilde gerçekleşir :
1. Fiziksel ( Mekanik ) çözülme
2. Kimyasal çözülme
3. Organik ( Biyolojik ) çözülme
1. Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözül - me, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
Fiziksel (Mekanik) çözülmeye neden olan olaylar şu şekilde sıralanabilir :
a)Sıcaklık farkı : Gece ile gündüz, yaz mevsimi ile kış mevsimi arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece,sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece, sıcaklık düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür. Bu hacim değişikliği taşların parçalanmasına neden olur. Bu tür çözülmeler Dünyada daha çok tropikal çöl ve karasal çöllerde görülmektedir. Ülkemizde ise Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde yaygındır.
b)Taş boşluklarındaki suların donması : Sıcaklığın çok zaman donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek dağlık bölgeler ve yüksek enlemlerde görülen çözülme şeklidir. Yağışlardan sonra taşların delik, çatlak ve ince yarıklarına sular dolar. Sıcaklık donma noktasına kadar düşünce, taşın içine sızmış olan sular donar. Donan suyun hacmi genişlediği için basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
c)Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Taşların tuzlu suları emmiş bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl bölgelerinde görülür. Kurak bölgelerde buharlaşma ile kılcal taş çatlaklarından yeryüzüne yükselen tuzlu sular, yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir. Çatlakların kenarında tuz billurlaşma - sı olur. Gece nemli geçerse, suyunu yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler. Basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Mekanik çözülmede taşların fiziksel yapıları etkili olmakla birlikte , iklim olayları daha fazla etkisini gösterir.
2. Kimyasal Çözülme
Sıcak ve nemli bölgelerde taşların eriyerek ufalanması sonucunda kimyasal çözünme oluşur. Kimyasal çözülmede sıcaklık etkilidir. Sıcaklığın fazla olduğu bölgelerde kimyasal çözülme hızlanır. Buna karşılık suyun ve nemin az olduğu çöl ve kutup sahalarında ise sıcaklık yetersiz olduğu için kimyasal çözülme azdır.Bu olay en çok Tropikal iklimin ( Ekvatoral iklim ) görüldüğü yerlerde ve Muson iklim bölgelerinde etkilidir.Türkiye’de ise başta Doğu Karadeniz kıyı şeridi olmak üzere yağışlı bölgelerde etkili olmaktadır.
3. Organik ( Biyolojik ) çözülme
Taş boşluklarına giren bitkiler zamanla kalınlaşarak taşı çatlatır ve taşın parçalara ayrılmasına neden olur. Bitki köklerinden çıkan bitki özsuyu taşın içerisinde kimyasal çözülmeyi kolaylaştırır. Çok az görülen bir çözülme şeklidir.
TOPRAK OLUŞUMU
Toprak, taşların ve organik maddelerin ayrışması ile oluşan, içinde belli oranda hava ve su bulunan, yerkabuğunun üstünü ince bir tabaka halinde saran örtüdür . Taşların fiziksel ve kimyasal yolarla çözülmesi toprak oluşumu için ilk şarttır.Ancak yeterli değildir. Toprağın içinde bulunan çeşitli organizmalar toprağın oluşumuna yardım eder. Toprağın üstündeki organik maddece zengin bölüme humus adı verilir. Toprak oluşumunu etkileyen etmenler :
a)İklim koşulları : Sıcaklık ve yağış koşullarının iklimlere göre farklı olması toprakların özelliklerinin her yerde farklı olmasına neden olmaktadır.
b)Ana kayanın özellikleri : Ana kayanın özellikleri çözülme yolu ile toprağa da geçmektedir. Örneğin, kayanın kalker olduğu arazilerde kireçli topraklar yaygındır.
c)Bitki örtüsü : Bitki örtüsünün zenginliği özellikle topraktaki organik çözünmeyi hızlandırır ve topraklara farklı özellikler kazandırır.
d)Eğim koşulları : Eğimi fazla olan yamaçlarda çöünen materyaller kolayca taşındığından toprak olşumu güçleşir. Bakı durumu da sıcaklık şartlarını etkilediğin-den yer şekillerinin farklı yamaçlarında farklı toprakların oluşmasına neden olmaktadır.
e)Oluşum Süresi ( Zaman ) : Taşların çözülmesi , organik maddelerin ve canlıların karışmasıyla toprak oluşumunun tamamlanması çok uzun yıllar almaktadır.

TOPRAK HORİZONLARI (KATMANLARI )
Yerkabuğu üstünde ince bir örtü halinde bulunan toprak, çeşitli katmanlardan oluşur. Bu katmanlara horizon adı verilir. Toprakların kalınlıkları ne olursa olsun yüzeyden derinlere doğru inildikçe farklı özelliklere sahip katmanlardan oluşur. Toprağın dört temel horizonu vardır.
I. A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış, organik maddeler bakımından zengin, en üstteki katmandır.Bu kat, bitki artıklarının toprağa karışması nedeniyle humusça zengindir. Tarımı yapılan ürünler bu katta yetiştirilir. A horizonunu oluşturan toprakların özellikleri iklime yer yüzü şekillerinin özelliklerine göre farklılık gösterir.
II. B Horizonu : Bu katta toprak oluşumu henüz tamamlan-mamıştır. Suyun etkisiyle A horizonundan yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır.
III.C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır. Bu katta toprak oluşumu devam etmektedir.
IV. D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği, ana kayadan oluşan,TOPRAK TİPLERİ
Topraklar yeryüzünün çeşitli bölgelerinde farklı özellikler gösterir. Bazıları mineraller bakımından, bazıları da humus bakımından zengindir.
Topraklar oluştukları yerlere ve oluşumlarına göre iki ana bölümde toplanır :
1. Taşınmış Topraklar ( İnterzonal )
2. Yerli Topraklar ( Zonal )
1. Taşınmış Topraklar ( İnterzonal Topraklar )
Akarsuların, rüzgarların, buzulların etkisiyle yüksek yerlerden, kopartılıp, taşınan ve çukur alanlarda biriktirilen malzeme üzerinde oluşan topraklardır. Taşınmış topraklar çeşitli yerlerden getirilip, farklı özellikteki taşların ufalanmasından oluştukları için mineral bakımından zengindir. Bu nedenle çeşitli bitkilerin yetiştirilmesi için uygun, verimli topraklardır.
a)Alüvyal Topraklar : Akarsular tarafından taşınarak biriken topraklardır. Bu topraklarda tarımsal faaliyetler yoğundur. Özellikle akarsu boylarında ve akarsu biriktirmelerinin yaygın olduğu ovalarda görülmektedir.
b)Lös Topraklar : Kurak bölgelerde rüzgarlar tarafından taşınarak biriktirilen topraklardır. Mineralce zengin olan topraklardır.
c) Morenler : çeşitli materyallerin buzullar tarafından taşınarak buzulların eridikleri yerde biriktirilmesi oluşan topraklardır. Kalıcı kar sınırında ve kutup bölgelerinde rastlanır. Topraklar mineralce zengindir. Ancak başta sıcaklık olmak üzere tarıma etki eden şartlar uygun olmadığından tarım yapılamaz.
d)Kolivyal topraklar : Özellike dağ yamaçlarındaki yerli topraklara , taşınmış toprakların karışması ile oluşan topraklardır.
2. Yerli Topraklar ( Zonal Topraklar )
Dış güçlerin etkisiyle yerli kaya üzerinde sonucunda oluşan topraklardır. Özelliklerini belirleyen temel etkenler ana kayanın cinsi ve iklim koşullarıdır. Sadece üzerinde oluştuğu ana kayanın minerallerini içerdiğinden verimsizdirler, ancak iklim ve bitki örtüsünün etkisiyle toprağa karışan organik madde oranına göre verim artar. Yerli topraklar iki ana bölümde toplanır:
A)Nemli Bölge Toprakları
B)Kurak Bölge Toprakları
A) Nemli Bölge Toprakları
Yağış miktarının yeterli olduğu sahalarda görülmektedir. Bitki örtüsü gür olduğundan toprak humusça zengindir. Toprağın üst kısmından yağışlardan dolayı yıkanma fazladır ve üst kısma mineral ve tuz bileşikleri azdır.
a)Lateritler : Sıcak ve nemli bölge topraklarıdır. Yağış ve sıcaklığın fazla olması nedeniyle kimyasal çözülme ileri derecededir. Buna bağlı olarak toprak kalınlığı fazladır. Demir oksit ve alüminyum bakımından zengin olduğundan renkleri kızıla yakındır. Topraktaki organik maddeler, mikroorganizmalar tarafından parçalandığı için toprak yüzeyinde humus yoktur. Yıkanmanın fazla olması toprakta mineral madde oranının azalmasına yol açmıştır. Özellikle Ekvatoral iklim bölgesinde yaygındır.
b)Kahverengi Orman Toprakları : Yayvan yapraklı orman örtüsü altında oluşan, ılık ve nemli bölge topraklarıdır. Kalın bir humus tabakası bulunur.
c)Kırmızı Topraklar ( Terra Rosa toprakları ) : Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgeler - de kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir.
d)Podzol Topraklar : Tayga adı verilen iğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan, soğuk ve nemli bölge topraklarıdır. Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır. Bu nedenle renkleri açıktır. Bu tip topraklar Sibirya, Kuzey Avrupa ve Kanada’ da yaygındır.
e)Tundra Toprakları : Tundra ikliminin görüldüğü bölge topraklarıdır. Yılın büyük bir bölümünde donmuş haldedir. Yaz aylarında sadece yüzeyde ince bir tabaka halinde çözülme görülür. Geniş bataklıklar oluşur. Bitki örtüsü çok cılız olduğundan humus tabakası yoktur. Verimsiz topraklardır.

B) Kurak Bölge Toprakları
Yarı nemli iklim bölgelerinde görülen topraklardır. Henüz gelişimlerini tamamlamamışlardır. Yıkanmanın azlığı ve toprak yüzeyinin özellikle step artıklarının birikmesi nedeniyle verimli topraklar haline gelmiştir. Ayrıca yağışların azlığı nedeniyle toprak katmanları tam oluşmamıştır.
a)Çernozyemler : Nemli iklimden kurak iklime geçişte ilk görülen topraklardır. Orta kuşağın yarı nemli alanlarında, uzun boylu çayır örtüsü altında oluşan bu topraklara kara topraklar da denir. Organik madde yönünden zengin olan bu topraklar üzerinde, yoğun olarak tarım yapılır. Yeryüzünün en verimli topraklarıdır.
b)Kestane ve Kahverengi Renkli Step Toprakları : Orta kuşak karaların iç kısımlarındaki step alanlarının topraklarıdır. Organik maddeler ince bir tabaka oluşturmaktadır. Tahıl tarımına elverişli topraklardır.
c)Çöl Toprakları : Çöllerde görülen, organik madde yönünden son derece fakir topraklardır. Kimyasal ve organik çözülmenin yetersiz olması nedeni ile toprak henüz olgunlaşmamıştır. Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır. Renkleri açıktır. Tarımsal değerleri bulunmaz.
TÜRKİYE’DE GÖRÜLEN TOPRAK TİPLERİ
Ilıman kuşakta yer alan Türkiye toprak tipleri açısından oldukça zengindir. Bunun en önemli nedeni ise toprak oluşumuna etki eden faktörlerin çeşitlilik göstermesidir. İklim ve bitki türlerinin her yerde farklı olması , çözülmeye uğrayan ana kayanın her yerde özelliğinin farklı olması toprak çeşitliliğinin fazla olmasına neden olmuştur.
a)Podzollar : İğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan topraklardır. Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır. Açık renkli topraklardır. Çay tarımına uygun topraklardır.
b)Kahverengi Orman Toprakları : Orman örtüsü altında oluşan topraklardır. Humus yönünden zengindirler.
c)Kırmızı Topraklar ( Terra Rosa ) : Kızılçam ve maki örtüsü altında oluşan topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir. Bu topraklar turunçgil tarımına en uygun topraklardır.
d)Kestane ve Kahverengi Renkli Step Toprakları : Yarı kurak iklim koşulları ve step bitki örtüsü altında oluşan topraklardır. Yüksek sıcaklık nedeniyle kızılımsı renktedirler. Zayıf bitki örtüsü nedeniyle organik maddeler ince bir örtü oluşturur. Tahıl tarımına uygun topraklardır.
e)Alüvyal Topraklar : Akarsu boylarında ve akarsuların denize ulaştığı yerlerde görülür. Çeşitli yerlerden taşınan, farklı özellikteki taşların ufalanması ile oluşan bu topraklar mineral yönünden zengin ve çok verimlidir.


Gaydanın Tarihi - Müzik Enstrümanları - Müzik Tarihi - Klasik Müzik

Gayda

Büyük bir olasılıkla iki bin yıl önce yaratılan tulum ya da öteki adıyla gayda,bilinen ilk müzik aletlerinden biridir ve doğum yeri kesin olarak bilinememektedir.Kimi iddialara göre Sümer ya da Afrika’da kimilerine göre ise aynı zamanda farklı bölgelerde başlamış olabilir.Tüm bunlara karşın,bir çobanın bu kırsal aygıtı yapabilmesi oldukça kolaydır.Tek gereksinimi bir keçi ya da koyun derisi ve kavaldır.Keltler,tulumun Karadeniz Bölgesi’ndeki bir çok ülkeye ve bu arada da Britanya adalarına dek yayılmasında büyük rol oynamışlardır.İskoç gaydası tüm Avrupa’da,Asya ve Afrika’nın kimi bölgelerinde farklı türleriyle de olsa tanınan bir aygıttır.Kimi türlerinin modası geçmiş olabilir ama kimileri hala ününü sürdürmektedir.Gayda bir çok Akdeniz ve Karadeniz ülkesinde olduğu gibi İrlanda,İngiltere,Polonya,Almanya,Avusturya,Hollan da,Macaris tan,İsveç ve Hindistan’da da tanınmaktadır.
Gaydanın tüm türleri aynı sistemle çalışmaktadır.Bazen körüklemek koşuluyla hava basılan,bir kamış yardımıyla üflenebilen,içi hava ile doldurulmuş bir tulumdur.Kulakçık biçimindeki parçanın ucunda bulunan supap yardımıyla tulumun içine havanın titreşimi melodik bir ses çıkarır.Kavaldaki deliklerin parmaklar yardımıyla açılıp kapatılmasıyla da tulumun o güzel ve farklı sesini duyarız.
Türk tulumu ise gaydanın en eski formlarından biridir.Üç ana bölümden oluşmaktadır:Ağızlık,deri bölümü ve nav.Nav melodinin çıktığı bölümdür ve bir dillik ve analıktan oluşmaktadır.Hayvanın deri bölümü ise genellikle renkli bir kese tarafından sarılmaktadır.Bazen de öylece sarılmadan bırakılır.Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı belgelerine göre tulum Trabzon,Rize,Erzurum,Kars,Kuzey ve Güney Anadolu yörelerine ve Trakya’ya özgü bir çalgı aygıtıdır.Trakya’da gayda olarak adlandırılan tulum Kelt dilinde “rüzgar” ya da “fırtına” anlamlarından türetilmiş bir sözcüktür.
Tulumlar bir çok biçimde ve büyüklükte olabilirler.Büyük ya da küçük,sesi sert ya da yumuşak,kısa ya da uzun,kimileri oturarak kimileri de ayakta çalınabilme özelliğine sahiptirler.Kimilerinin tahta bölümleri oyulmuş keçi başları kimilerinin ise gümüş,fildişi ya da pirinç gibi özenle işlenmiş parçaları vardır.Kurdele,saçak ve zarif örtülerle süslenmiş tulumlar da görebilmek olanaklıdır.
Türk tulumu doğal malzemeden yapılmaktadır.Tahta bölümleri oyulmuş olan tulumun gövdesi genellikle kuzu derisidir.Nav bölümü genelde şimşirden yapılmış ve inek boynuzuyla tamamlanır.Öteki ülkelerde ise bu bölüm,zeytin,erik,kayısı ve elma gibi sert ağaçlardan yapılmaktadır.Ağız bölümü kamıştan,tulum bölümü keçi ya da koyun derisinden ya da daha büyük hayvanların idrar kesesi ya da midesinden yapılmaktadır.İsveç’te ağızlık bölümü kış mevsiminde donmuş göllerde yetişen sazlıklardan,Tunus’ta ise kuşların kemiklerinden yapılmaktadır.
Tulum hangi malzemeden yapılırsa yapılsın tüm gaydacıların birleştikleri bir diğer nokta da nazardır.Nazar değmesin diye tüm tulumlar nazar boncuklarıyla süslenmişlerdir.İtalya’da gaydaya kırmızı kurdeleler,Fransa’da ise kötü bakışları başka yöne çevirmek için ayna bağlarlar.
Tulum çalınması kolay bir alet gibi görünebilir ancak çalgıcısının soluğunu iyi kullanabilmek özelliğine sahip olması gerekmektedir.”Great Highland” adıyla bilinen İskoç gaydasını diğerlerinden farklı kılan özelliği ise kalın ses çıkarabilmesini sağlayan üç ek pes kamışının olmasıdır.Tarih boyunca iskoçlarının gurur kaynağı olan gayda,1746 yılında İngiliz’lerin İskoçya’yı istilası ile otuz altı yıl boyunca yasaklanmıştır.Karadeniz Bölgesi’nde de günah sayıldığı için tulum çalınması bir zamanlar engellenmiştir.

İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.


Flütün Tarihi - Müzik Enstrümanları - Müzik Tarihi

GENEL BİLGİLER -

Üflemeli bir çalgıdır. - Notası ikinci çizgi sol açkısı ile yazılır. - Diyapazona göre duyuluşu vardır. - Orkestra, Armoni Mızıkası ve Bandolarda kulanılır. - Solo ve eşlik görevi yapar. - Ses rengi çok tatlı, kendine özgü ve çobanlamadır

ÇALICININ SAHİP OLMASI GEREKEN NİTELİKLER

a.Solunum organları saglıklı.

d.Dudakları ince.
.
c.Parmakları ince ve uzun.

d.Dişleri eksiz ve kusursuz

e.Kulak yeteneği iyi.

f.Başlangıç yaşı on yada on iki olmalıdır.

Yan Flüt, kolayca sökülüp takılabilen üç parçadan oluşur.Çalgının baş bölümünde bir üfleme deligi vardır.Bir üfleme deliği vardır.Bu üfleme deliği alt dudağa dayatılarak üflenir. Yan Flüt çok soluk gerktiren bir çalgıdır.Bu nedenle soluk verme yöntem çok iyi bir eğitimle sağlanmalıdır.

Başlangıçta baş dönmesi yapar. Bu durumda derhal çalışmaya ara verilerek yeniden çalışılmalıdır.Baş dönmesi önemli olmayıp zamanla kazanılan alışkanlıkla ortadan kalkar. Oturarak çalarken ayaklar yan yana rahat bir durumda bulunur. Sandalyenin ortasında sırt dik bir biçimde tutulur.Sandalyenin arkasına yaslanmak,öne egilmek ayak ayak üstüne atmak dogru degildir.

Başlangıçta 15 dakika çalışma 15 dakika ara olmak üzere günde 2 saati geçmemeli ancak dersler ilerledikçe çalışma süreleride arttırılmalıdır.Sürekli çalışmak zararlı olduğu gibi derslerin en ileri noktasında bile günde dört saati aşmak doğru değildir.çalışmaların biçimsel denetimi için ayna karşısında yapılması gerekir.Yemekten sonra yapılmamasıda saglık açısından zorunludur.

YAN FLÜT ÜÇ BÖLüMDEN OLUŞUR A-Orta Bölüm B-Kalın Bölüm C-ince Bölüm.


Gitarın tarihi - Müzik Enstrümanları - Müzik Tarihi - Klasik Müzi

Gitar

Parmakla yada penayla çalınan esasen sekiz şekline benzeyen yanları iki tarafa oyuk ortasında bir ses deligi bulunan üzerinde ses perdeleri olan uzun sapl1 telli bir çalgıdır.
Gövdesi her iki yandaki oyuklarla sekiz rakamına benzer. Tel olarak eski eş anlamı olan (kitara) kedi bağırsağı veya naylon daha sonrada çelikten yapılan teller ön tabladan ve saptan geçirilerek esik ve köprü üzerinden gövdeye monte edilerek sap1n üst yüzeyindeki burgulara irtibatland1r1lmist1r.Gitarin ilk örnekleri Ispanya'da XV11.yy.da görülür.Bu enstrümanlar genellikle lavtaya benzerGitar bugünkü seklini XV111.yy.kazand1 o dönemde gitar üzerinde 4 tel mevcuttu.Bu tellerde bagirsaktan yapilma tellerdi ve parmakla çal1n1rd1.Daha sonra gitara 5 tel tak1ld1 daha önce say1s1 az olan perdeler 10.a çikarildi.teller pesten tize doru la-re-sol-si-mi olarak akortlanmaya baslandi.XV111.y.y.sonlar1na doru pes tarafa kal1n bir mi teli daha eklenerek tel sayisi 6 ya çikarildi.Daha sonra X1X.y.y ortalar1nda Antonio de Torres enstrümana yeni bir biçim verdiEnstrüman1 daha belirgin bir hale getirdi.büyüttü vidal1 burgular tak1ldi saptaki perde say1si (fret) artti.sesi güçlendi gögüs içindeki balkonlar tek bir merkezden ç1kan seslere daha net yön verir oldu.Daha sonra gitar sekil olarak deigimlere ugradi.Folk ve caz müziginde kullan1lan gitarlara çelik teller tak1ld1 1920 y1l1nda elektro gitar dogdu.Böylece gövderezonans kutusu olmaktan ç1kmis enstrümanla dinleyici aras1na,amplifikatör denen elektronik bir yükseltici girmistir.Genellikle klasik gitarlar 6 tellidir.acustic gitarlarda 6 tellidir dei_ik aaç türlerinden yap1l1rlar 12 telli acustic gitarlarda mevcuttur.



Müzik Enstrümanları - Müzik Tarihi - Klasik Müzik - Piyanonun Tarihi

PİYANO



Klavsenin gelişmişi , tuşlu bir çalgıdır. Yapım biçimi ile duvar ve kuyruklu (salon) adı verilen çeşitleri vardır. Piyano kelimesi İtalyanca "Pes ve güçlü sesli klavsen (harpsikord) - gravicembalo col piano e forte" dan gelir. Piyano Forte olarak adlandırılması da bundandır. Atası klavsen'den en önemli farkı , tuşa basışta uygulanan kuvvete göre çıkan sesin şiddetinin de doğrusal olarak değişken olmasıdır.

Tarihçe

İlk Piyano 1700'lü yıllarda İtalya - Floransa'da Bartolomeo Cristofori' tarafından yapıldı. Cristofori'nin en büyük başarısı , piyano'nun temel mekanik sorunu olan , çekicin tellere vurması fakat sesin çekicin etkisi ile sönümlenmemesi için çok çabuk bir şekilde tellerden ayrılarak notanın yeniden çalınabimesi için geri dönmesi sorununa ilk çözümü üretmesidir. Öldüğü 1731 yılına dek 20 civarında piyano üretti.


Fransız Marius'un bu çalgıya katkısı, tokmaklı klavseni bulmak oldu. Saksonyalı Silbermann ise, Schröter' in çekiç sistemini geliştirdi ve Bach'ın da değerli öğütlerinden yararlanarak, klavyenin tüm ses genişliğinde eşit bir ötum elde etmeyi başardı. Augsburg' da org yapımcısı Johann Anderas Stein (1728-1792) "Alman" veya "Viyana" usulü denen mekanizmalı piyanolar meydana getirdi. 1789'da Stein, ayrıntıları belirtmek için kullanılmakta olan dizliklerin yerine pedal koydu. Andreas ve torunu Johann Baptist Streicher (1796-1871), piyanonun yapısını (Beethoven'in arzusu üzerine) daha sağlamlaştırdı ve ikinci bir otum kapağı ekleyerek daha dolgun bir ses sağladı. Piyano sanayinin gerçek kurucusu AlmanZumpe' dir, "kılavuzlu" denen mekanik piyanoyu gerçekleştirdi. İlk düz piyanoyu, 1789' da İrlandalı William Southwell yaptı. Sebastian Erard1822'de piyano yapım tekniğini geniş ölçüde etkileyen bir yenilik getirdi (ikili itme dilleri). Henri Pape, çapraz tel ve keçeli çekici buldu. James Thom , ekleme demir çatıyı kurdu.

Bu çalgı, büyük bestecilerin en yakını olmuştur, dolayısıyla bu çalgı için verilen bestelerin sayısı ciltler tutar. "Piyanistler diğer çalgıları çalanlara nazaran, çıkaracakları sesleri Piyano üzerinde hazır bulurlar" gerekçesiyle, en küçük yaştan (altı-on) başlayarak, öğrenebilecek çalgılardan birisi, hatta birincisi Piyanodur.


Ünlü Piyanist Sigismund Thalberg: "Çalarken, sesleri uzatmayı, iyi bir ses çıkarmayı ve ses çıkarırken gerekli olan değişiklikleri yapabilmek için, zorunlu olan ilk şartlardan biri her türlü sertliklerden uzak bulunmaktır. Kolda, elde ve parmaklarda mahir bir şantörün sesinde malik olduğu incelik ve bükülmeler bulunmalıdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "ihmal edemeyeceğimiz bir tavsiye varsa, o da , çalarken vücudun hareketlerinde büyük bir ölçü olmalı, kolları, elleri büyük bir sükunetle yönetmeli, Piyanoya çok yüksekten vurmamalı, kendi kendini dinlemeli, kendi hakkında sert bulunmalı ve kendi kendine hüküm verebilmelidir. Genellikle, parmaklarla fazla çalışılıyor, fakat kafa ile yeter derecede çalışılmıyor."

Piyano pedallarının kullanılması hakkında, Antoine Marmontel şöyle diyor : "Pedalları kullanmağa müsaade olunan öğrencilerin büyük bir kısmı onları usulleri saymak için kullanırlar yahut da ayaklarını pedalın üzerine basarlar ve bir daha çekmezler."

Şüphesiz ki, her ikisi de kusur olan bu alışkanlıklara sahip olmamak gerekir. Lavignac: "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" diyerek, gerekli öğüdü vermiş oluyor.



Standart Kutup Bölgeleri - Arktika ve Antarktika - Kutup bölgeleri



Karalarda buzdan kalın bir zırh ve donmuş toprak, denizlerde buzdağları, çok soğuk ve güneşsiz bir kış. İnsan kutup bölgelerini böyle düşünüyor. Yaşam koşullarının ağırlığı nedeniyle bu bölgeler bugüne değin insanların yıkıcı müdahalesinden kurtulmuş. Kutupların gerek atmosfer, gerekse dünya iklimi üstündeki düzenleyici etkileri ise tartışılmıyor bile. Kutup buzlarındaki bir erimenin yeryüzü çapında iklim değişikliklerine yol açacağı, bunun da tüm insanlık için çok kötü sonuçlar vereceği biliniyor.

Dev Bir Buzdolabı

Yerküremizin kuzey ve güneyindeki buzdan örtüler, bütün değişmez görüntülerine karşın, Dünya’nın 4,5 milyar yıllık yaşamında daha çok kural dışı bir durum oluşturur. Bugünkü bilgilerimize göre yeryüzünde üç büyük soğuk dönemi yaşanmıştır. Bunlardan biri 750, biri de 250 milyon yıl önce yer almıştır; üçüncüsü olan “Büyük Buzul Çağı” ise yaklaşık 2 milyon yıl önce, Pleyistosen Bölüm’de başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir. Günümüze en yakın bu jeolojik dönemde buzullar en az dört kez bugün Avrupa, Asya ve Amerika’da ılıman iklim kuşağı içinde oldukları bilinen bölgelere kadar inmiş, aralardaki sıcak dönemlerde de kutuplarla yüksek dağların tepelerinde bugün bulundukları sınırlara, hatta daha da gerilere çekilmiştir. Alman buzul çağı araştırmacısı Albrecht Penck (1858-1945) bu dört buzul katına, ülkesinin güneyinde çalışmalarını sürdürerek onların varlığını kanıtladığı bölgedeki küçük ırmakların adını vermişti: Günz, Mindel, Riss ve Würm.

Yaklaşık 10.000 yıl önce Würm Buzul Katı’nın sona ermesinden beri yeryüzü yeni bir sıcak dönem yaşamaktadır. Kutuplardaki ve Grönland’daki buz katmanlarına bakılırsa Dünya’nın hala “buzlanmaya yatkın” olduğu söylenebilir. Ama 4,5 milyar yıllık yaşamının büyük bir bölümünü buzsuz geçirdiği anlaşılıyor. O zamanlar sıcak, hatta tropik bir iklim çok daha geniş bir alana yayılıyormuş. Büyük su kütleleri buz olarak karalara bağlı olmadığından, denizlerin düzeyi bugünküne göre 60 m daha yüksekmiş ve karaların önemli bir bölümü suyun altındaymış.
Kuzey Kutup Bölgesi - Arktika
Matematiksel bir belirlemeye göre kutup bölgeleri kutup dönencelerinin altında ve üstünde kalan (ve her biri 21,2 milyon km2 büyüklüğünde olan) yerler olarak tanımlanıyor. Bir adını da Eski Yunanca’da “ayı” anlamına gelen arktos sözcüğünden alan Kuzey Kutup Bölgesi toplam 27 mlyon km2’lik bir alana yayılır. Bunun 9 milyon km’si kara, geri kalanı denizdir.

Burada en sıcak ayda bile deniz suyu sıcaklığı +10° C’nin üstüne çıkmaz. Arktik kara ve deniz iklimlerinin egemen olduğu bölgede yağış azdır, yılda 100 mm ile 500 mm arasında değişir. Kuru rüzgarlar ve sis, düşük sıcaklık (Grönland’da şubat ortalaması -40° C), sıcaklığın mevsimlere göre büyük değişkenlik göstermesi (+15° C ile -40° C) bu bölgenin iklim özellikleri arasındadır. 23 Eylül ile 21 Mart arasında Güneş’in hiç doğmadığı kış kutup gecesi, yılın geri kalan bölümünde ise, hiç batmadığı kutup gündüzü yaşanır. Sıcaklığın çok düşük olmasına karşın, kutup bölgelerinin de en az tropik bölgeler kadar güneş enerjisi aldığı unutulmamalıdır. Kara bitkileri buna, çok hızlı ve karmaşık bir büyüme biçimi benimseyerek uyum sağlamıştır. Denizlerde ise yüksek oksijen ve zengin besin maddesi nedeniyle, bir de 0 derece dolayındaki deniz suyu sıcaklığı fazla değişmediği için plankton ve balık çok boldur.

Yaşamın denizlerdeki bu zenginliğine karşın, az sayıdaki buzsuz kıyı bölgesinde oldukça sınırlı olduğu gözlenir. Bitki örtüsü tundralara özgü yosunlardan, likenlerden, ardıç ağaçlarından ve cüce akkayınlardan oluşur. Temmiz sıcaklığı 6° C’nin altına düşerse bunlar da yerlerini buz çölüne bırakırlar. Zemin 600 m derinliğe kadar donmuş durumdadır ve yazın ancak yüzeyden 10-200 m arasında bir derinliğe kadar çözülür. Donmuş zeminin altında bulunan çamur katmanı aşağı doğru akar ve her türlü inşaat çalışmasını çok zorlaştırır.
Güneydeki Buz Kaplı Kıta - Antarktika
“Güneydeki efsanevi kıta”nın bulunması 200 yıllık bir arayıştan sonra, ancak 1840’ta başarıyla sonuçlanmıştır. Yelkenlisiyle kıyılar boyunca yaklaşık 2.000 km yol alan Charles Wilkes, denizlerden oluşan Kuzey Kutbu’nun tersine, Güney Kutbu’nun olduğu yerde gerçekten büyük bir kıta bulunduğunu kanıtlamıştır. 12,4 milyon km2’lik yüzölçümüyle bu kıta neredeyse Afrika’nın yarısı büyüklüğündedir. Bu bölgenin içinde Güney Shetland, Güney Georgia gibi birkaç takımada da yer alır.
Adı, “Arktika’nın karşısındaki” anlamına gelen Antarktika’yı ortalama 2.000 m kalınlığında büyük bir buz katmanı zırh gibi örter. Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km3’lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350-600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1-3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır. Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buzlası 540.000 km’yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzladan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km2 büyüklüğe ulaşanlar olur.

Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık yaz aylarında -20° C’dir ve bu, güneyden fırtınalar estiğinde -70° C’ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50° C olduğu, en sıcak ayda ancak -29° C’ye yükseldiği belirlenmiştir. Yani yeryüzünün bu en büyük buzdolabının sıcaklığı Kuzey Kutbu’ndan ortalama 22 derece daha düşüktür.

Bu durum doğal olarak yaşam koşullarını etkilemektedir. Kuzey Kutbu’nda 400’e yakın çiçek açan bitki türü sayılabilirken, Güney Kutbu’nda bir tane bile olmaması bunun bir belirtisidir. Buna karşılık kıtanın kıyılarında ve açık denizlerinde çok sayıda hayvan yaşar. Penguenler, martılar, foklar ve balinalar soğuk, ama besin maddesi açısından zengin Güney Kutbu denizlerindeki planktonları ve balıkları yiyerek yaşamlarını sürdürürler.Göçebe Avcılar ve Toplayıcılar
Kuzey Kutup Bölgesi Yerlileri, Amerika’da Eskimolar ve Aleutlar, Avrupa ve Asya’da Laponlar ve Doğu Yaklar’dır. Bunlar avcı ve toplayıcı olarak Taş Çağı’ndakine benzeyen göçebe bir yaşam sürerler. Buradaki yaşama koşullarına en iyi uyum sağlamış olan Eskimolar, aynı zamanda en kuzeye kadar yayılmış olan halktır. Bunlar kayak adı verilen küçük kayıklarıyla en çok fok avlayıp etini yiyecek, derisini ve kürkünü giysi, yağını ısı ve ışık kaynağı olarak kullanırlar. Vitamin gereksinimini, eti pişirmeden yiyerek karşılarlar. (Amerika Yerlileri’ni dilinde Eskimo, çiğ et yiyen demektir) Uygar ülkelerin kutup bölgelerine el atmaları, özellikle Spitzbergen’deki uranyum, titanyum ve kömür, Alaska’daki petrol ve doğal gaz kaynaklarını işletmek istemeleri, doğaya bağlı olarak yaşayan Eskimolar’ın yaşam olanaklarını sınırlamıştır. ABD ve Rusya da Kuzey Kutbu’nu işgal etmiş, yoğun bir sivil ve askeri üsler ağı ile kaplamışlardır. Amerikan atom denizaltısı “Nautilus” ilk kez 1958’de Kuzey Kutbu’nu örten 2-15 m kalınlığındaki buz katmanının altından geçerek bir uçtan ötekine 3.000 km yol almıştır. Kutupların paylaşılmasında her ülkeye, kendi sınırlarının en dış iki noktasından Kuzey Kutup noktasına çizilen iki doğru arasında kalan parçasının verilmesi ilkesi uygulanır.


Astronomi - Yıldızların Sahip Olduğu Enerjinin Kaynağı Nedir



Yıldızların Sahip Olduğu Enerjinin Kaynağı Nedir?
Cevap : Yıldızların Yapısının Anlaşılması, Evren'de En çok Bulunan Madde Olan Hidrojenin Dışındaki Maddelerin Nasıl Oluştuğunu Da Açıklığa Kavuşturdu. Evren'deki, Hidrojenden Ağır, Demire Kadar Bütün Maddeler, Yıldızların Içerisinde, Nükleer Tepkimelerle (çekirdek Tepkimeleriyle); Demirden Ağır Olanlar Ise, Bu Yıldızların Patlamalarıyla Oluşan Süpernovaların Ortaya çıkardıkları çok Büyük Enerji Sayesinde Oluşmaktadır.
Patlamalarla Dağılan Maddeden Yeni Yıldızlar Oluştukça, Evren'deki Maddenin Kompozisyonu Zenginleşmektedir. Vücudumuzu Ve Etrafımızdaki Maddenin çoğunu, Yıldızlarda Ve Süpernovalarda Oluşan Elementler Meydana Getirir. Bizi Ve Etrafımızdaki Tüm Cisimleri Oluşturan Maddenin, Yıldızlarda "pişirilmiş" Olduğunu Düşünebiliriz.
Bir Yıldızın, Evrimine Hidrojeni Yakarak Başladığını Belirtmiştik. Yıldız Ilk Aşamada Enerjisini, Hidrojeni Helyuma Dönüştürerek üretir. Bir Yakıtı Tüketen Yıldız, Bir Diğerini Yakmaya Başlar. çekirdekteki Hidrojenin Tükenmesiyle, Helyum Atomları Birbirleriyle Tepkimeye Girer Ve Karbon Atomları Oluşur.
Helyumun Yanmasıyla Birlikte, Yıldızın Merkezindeki Sıcaklık, çok Daha Yüksek Bir Düzeye Ulaşır Ve çekirdeğin Etrafındaki Hidrojenin De Yanmasını Sağlar; Bu Da, Içerideki Basıncın Daha Da Artarak Yıldızın Genişlemesine Yol Açar. Yıldız Bu Aşamada, H-r Diagramında, ömrünün Büyük Bir Dönemini Geçirdiği Ana Koldan Ayrılır. Böylece, Yıldız Bir Kırmızı Dev Haline Gelir.
Soru : : Güneşin Yapısal özzellikleri Nelerdir ?
Cevap : Evrendeki Sayısız Yıldızdan Sadece Biri Olan Güneş, Samanyolu Galaksisi'nde Yer Almaktadır. Güneş, üzerinde Yaşadığımız Gezegenin De Içinde Bulunduğu Güneş Sistemi'nin Merkezini Oluşturur. 4,65 Milyar Yaşımda Olduğu Tahmin Edilen Bu Dev Enerji Kaynağının Yarı çapı 7x105 Km Yani Dünya Yarıçapının 100 Katıdır. Ekliptik Düzlem Normaliyle 75° 15' Açı Yapan Güneş, Ekseni Etrafındaki Dönüşünü Yaklaşık 27 Günde Tamamlar. Güneşin Merkez Sıcaklığı 10 Milyon Derece, Dış Sıcaklığı Ise 5700 K° Dir. Başlangıçta 2x1030 Kg'lık Kütlesinin %73 'lük Kısmının Hidrojenden, Geri Kalan Kısmını Ise Helyumdan Oluştuğu Tahmin Edilmektedir.
Güneşin Bu Bitmez Tükenmez ısıyı Nasıl ürettiği Sorusu, Ilk Zamanlar Insanların Kafasını En çok Meşgul Eden Soru Olmuştur. Fakat Günümüzde Güneşin Bu ısı Enerjisini Içindeki Hidrojeni çekirdek Füzyonu Ile Helyuma çevirerek Elde Ettiği Anlaşılmıştır. Ve Güneş çekirdek Füzyonu Sayesinde çevresine 4x1026 Watt' Lık Güç Yaymaktadır. Başlangıçta %73 Hidrojen Olan Hidrojen Oranının Günümüzde %38'e Düştüğü Tahmin Edilmektedir. Bu Tahmine Dayanarak Güneşin ömrünü Yarıladığını Söyleyebiliriz.
Güneş Yüzeyi Tabakalardan Oluşmuştur. Bu Tabakalara çekirdekten Yüzeye Doğru Sırasıyla Fotosfer, Kromosfer Ve Korona Isimleri Verilmiştir. Güneşin Görünür Yüzeyini 500 Km Kalınlığındaki Fotosfer Tabakası Oluşturmaktadır. Bu Tabakanın Sıcaklığı 6000 K° Kadardır. Fotosfer Tabakasının Hemen üstünde 2500 Km Kalınlığındaki Kromosfer Tabakası Yer Almaktadır. Bu Tabakanın Sıcaklığı En üst Kısımda 105 - 106 K° 'ye Kadar Yükselebilir. Bu Tabakadan Hemen Sonra Genişliği Gezegenlere Kadar Uzanan Korona Tabakası Yer Alır Bu Tabakanın Ortalama Sıcaklığı 106 K° Kadardır. Güneşin Katmanları Arasındaki Manyetik Alan şiddeti Büyük Değişiklikler Gösterir Ve Bu Değişikliklerin Sonucunda Bir çok Olay Gözlenir. örneğin Güneş Lekeleri, Manyetik Alan Düzensizliği Sonucunda O Alandaki Sıcaklığın çevreye Göre Düşmesinden Kaynaklanır..


Notalar - Akorlar - Müzik Tarihi - Müzik tarihi - Klasik Müzik



Müziği notalayıp yazıya almaya yarayan şekillerdir. Yazı harflerinin adları bulunuşu gibi, bu şekillerinde adları vardır.

Notalara ait yedi isim şunlardır:

1. do (ilim dilinde bazen “ut”),
2. re,
3. mi,
4. fa,
5. sol,
6. la,
7. si.

Almanya ve İngiltere’de, Ortaçağ tarzından solfejde kısmen hatıra olarak notalar doğrudan doğruya alfabe harflerinden yedisinin adlarıyla okunmaya devam ediliyor:

1. C (do),
2. D (re),
3. E (mi),
4. F (fa),
5. G (sol),
6. A (la),
7. H (si),
8. B (si bemol). Bu, Almanlardaki sistemdir.

Nota (veya not) kelimesi, bir şeyi sonradan hatıra getirtecek surette bir yere not etmeyi ifade eden sözdür. Müzik notası da, bir sesi temsil etmek üzere nota dizeği üstündeki yerine konulan bir işaret, bir kayıttır.

Karakterci nota: Bir özelliği belirten nottur. Dizideki yedi notanın vasıfları olan tonik, toniküstü, mediant (ortanca), alt-dominant, dominant (hâkim), dominantüstü, sensible (duygun) nota, terimleri hep karakterci notalardır. Çünkü, dizide her birinin farklı birer rolü vardır ve karakterlerini işte bu roller sağlar.

Bir dizinin ilk üçlü ve ilk altılı aralıkları o dizi modunun karakterci notalarıdır. Majörminör dizilerin mod notaları adını alırlar. ve

Zarif notalar: Melodide bazı süs ve işleme notalarına böyle denir. Melodik süslemeler dediklerimiz bunlardır (Bak: Süslemeler). “Bezen notaları”da denilebilir.

Küme notalar: Nota kümecikleri. Ölçünün bir zamanını veya zamanın bir bölümünü vücuda getiren tertipli kümeciklere nizam dışı katılan notalara (bir yüklenti ihdas ettikleri için) böyle denir. Yük notalarının vücuda getirdiği böyle nizam dışı gruplar, birleştikleri notaların sayısını karşılayan rakamlarla gösterilirler.

Nota Şekilcikleri (Figures de notes)

Türlü nispî uzunlukları, yani süsleri olan nota kıymetleri şu figürlerle gösterilirler: Birlik, İkilik, Dörtlük, Sekizlik, Onaltılık, Otuzikilik, Altmışdörtlük. Bu süreleri küçüklere “göze hitap eden” biçim adlarıyla öğreterek nota dersine başlamak kolaylığı muciptir. Sırasıyla şunlardır: Yuvarlak, Beyaz, Siyah, Çengelli, İki çengelli, Üç çengelli, Dört çengelli.

Nota Şekillerinin Yazılışı

Notalar, kıymetlerinin her türlüsünde düzgünlükle yumurtamsı çizilmiş bulunmalıdır. Aşağıdaki misalde görüldüğü üzere, yuvarlak yazılı notalar –akor yazısında temas noktaları tamamen dolmuş olacağından- kalın bir çizgi gibi görünerek, okunmaları güçleşir. Beyzi notalarda ise temas noktası iki taraftan kapanmadığından, o sayede okunmaları kolay olur. Bu fark göz önünde tutulup hiç olmazsa çok sesli ve akorlu yazılarda notaları beyzi çizmeye çalışmalıdır

İkilik’ten başlayıp dörtlük, sekizlik ve daha küçük kıymetteki notalara beyzi uçlar porte aralık ve çizgilerine hep eğrilemesine yazılırlar İkilik kıymetten itibaren altmışdörtlüğe kadar bütün nota başları aynı büyüklükte düşmelidir Birlik nota öbürlerinden az büyükçedir, hem de onların aksine olarak portedeki yerine yayvan ve yatık yazılmalıdır. Öbür nota başlarından büyük olduğu için, eğik yazılırsa portenin aralık ve çizgilerinden taşar. Neticede okunması güçleşir, yanlış okunmaya sebebiyet verebilir Sükût (Es) İşaretleri ve Yazılışları

Kıymetler gibi esler de çeşitli ve portedeki yerleri bazen farklıcadır.

A) Birlik es, portede daima dördüncü çizginin altındadır. B) İkilik es, portede üçüncü çizgi üstüne konur

C) Dörtlük es, portenin ikinci çizgisi ile dördüncü çizgisi arasına yazılır. Yalnız, bunun alt ve üst kuyrukları aşağıdan birinci aralığın içine ve yukarıdan dördüncü aralığın içine biraz girmiş bulunurlar

D) Sekizlik, onaltılık ve otuzikilik eslerdeki çengelli uçlar üstten portenin üçüncü aralığına yazılırlar. Sekizlik esin bacağı portenin ikinci çizgisine, onaltılık bacağı birinci çizgiye, otuzikilik olanın bacağı da birinci çizginin az altına uzatılır. Altmışdörtlük este, çengelli uç dördüncü aralıkta olmak üzere, bacağı otuzikilik esinki kadar indirilir

Bu örnekteki gibi, eslerin çengelleri daima porte aralıklarına yazılacağına dikkat edilmelidir.

Piyano, koro ve orkestra partisyonlarında eslerin yerleri ister istemez değişebilmektedir

E) Noktalı nota ve eslerin noktaları işaretin daima tam önüne ve porte aralıklarına konulmalıdır. Çizginin üstüne nokta konulmaz. Çünkü, üst üste gelecek aynı renkler birbirini yok ederler Bir ölçüden daha fazla, yani birkaç ölçülük olan esler şu misalde görüldüğü üzere, yazılırlar

Nota Bacaklarının Çekilişi

Tek olarak, her notanın bacağı, adlandığı sesin oktavına kadar uzatılır.

“A” misalinde görüldüğü üzere, birinci çizgi altındaki do notası, portenin üçüncü “do” aralığının ortasına, re dördüncü çizgiye, mi yukarıdaki “mi” aralığına ve birinci aralıktaki fa beşinci “fa” çizgisine kadar uzatılır. Öbür notalar da “yukarıdaki gibi” oktavlarına kadar uzatılırlar.

Birinci ilâve çizgili alt “do” notasından itibaren re, mi, fa, sol, la notalarının bacakları yukarı, sonra gelen si, do, re, mi, fa, sol, la notalarının bacakları da aşağı çekilir Aşağıdaki örnekte görüldüğü üzere ilk ilâve çizgili kalın si notası ile ondan pes düşen bütün ilâve çizgili notaların bacakları hep portenin üçüncü “si” çizgisine kadar çekilirler Gelen örnekte görüldüğü gibi, birinci ilâve çizgili “si” notasından başlayıp yükselen notaların bacakları hep portenin üçüncü si çizgisine kadar indirilirler Nota bacakları porte üzerindeki yerlerine göre yukarı veya aşağı çekildiklerinde, aşağı indirili bacaklar nota yuvarlağının solundan, yukarı çekilenler nota yuvarlağının sağından çizilmelidirler İlâve çizgileri arasındaki açıklık, porte çizgilerinin açıklıkları kadar olmalıdır. Üst üste sıralı ilâve çizgileri hep aynı uzunlukta ve bir hizada olacaklardır

Kıymet Çizgileri

Notalar çoğu zaman düz birer çizgiyle birbirlerine bağlanırlar. Grup halinde görünen notaları bağlayan bu çizgiler, sekizlik kıymette 1, onaltılık’larda 2, otuzikilik ise 3 düz ve paralel çizik olur. Bunlar, tekli notalardaki çengellerin birleştiriminden ibarettir Birleştirmeler, basit ve mürekkep ölçülerde, “vuruşlara göre bölünebilir kümeler halinde” olmalıdırlar. Bazı mürekkep ve aksak usûllerde, bu gruplar, ölçünün bölüm ve vuruşlarına uygun surette düzenli yazılmalıdırlar, ta ki okunmaları kolay olsun, icrada bir çırpıda emniyetle kavranabilsinler.

Gruplamalar, ölçü birimi dairesinde yapılmış olmalıdır. Ölçüdeki notalar ne türlüden bölüntülü olursa olsun, her grup hep ölçünün vuruşlarına göre kümelenmiş bulunacaktır

Aşağıdakiler de aynı cümledendir:

Türlü yükseklikteki notaların bacakları kıymet çizgisiyle nasıl bağlanacaktır? Türlü seslerden kurulu kümelerin kıymet çizgileri portedeki bir üçlü aralığı kadar iniş ve çıkış meyli göstermelidirler. Bu gibi hallerde bazı notaların bacakları (şekle uyması için) oktavdan fazlaca uzatılır.

Nota bacakları inik ise en pes notanın bacağı normal boyda uzatılır. Bu ses, kümenin ayarlama notası olur. Grubun son notası bu ayarlama notasına bir üçlü meyli verdirecek surette indirildikten sonra kıymet çizgisi ikisi arasına çizilir. Öbür nota bacakları düzgün olarak indirilirler

Yukarıda “a” örneğinde görüldüğü üzere, nota bacakları üçüncü si çizgisine kadar uzatılıyorsa, kıymet çizgisi düz ve porteye paralel çizilir. Gruplarda oktava kadar uzatılacak nota eğer varsa, öbür yüksek veya pes notalar hep o sese tâbi olarak (“b” örneğinde görüldüğü gibi) o notanın hizasına kadar uzatılırlar, kıymet çizgisi öbürleri gibi düz çekilir.

Kümeyi teşkil eden notalar arasında aynı sesten iki veya daha fazla nota varsa, öbürlerinin kıymet çizgileri –hangi seviyede olursa olsunlar- müşterek sesler dolayısıyla hep düz çizilmeli ve porteye düşmelidirler (Şekil 19).


Porte çizgileri kıymet çizgilerinin arasında bırakılmamalıdır

Müzik Yazısında Nispet ve Kıymet Ölçüsü

Müzik sanatı kulağa ses unsurlarıyla çizilebilen bir ölçüm sistemi gibidir. Müzik, kalbin atışı gibi düzenli ve ölçülü çalışacak bir işleyiştir. Ölçü, zaman ve hareket, laboratuar kıvam ve dozları kadar incelikle işleyen bir tartı hassasiyeti gösterirler. Tabiattan esasın bir denklik ve armoni dairesinde doğan sesler daimi bir dirilik ve disiplin içinde akıp gideceklerdir. Böylesine ince ve hassas ölçülerle düzenleyici bir varlık olan müzik sanatının yazısı da göz için mümkün olduğu kadar bir sismograf hassasiyetiyle işleyerek süre derecelerini berraklık içinde gösterebilmelidir.


Nota kıymetleri şeklen gerçi benzeşmezlerse de portede adlandırdıkları zamandaki sesleri tam kendi kıymetleri miktarında sürmelidir. Yani, her nota taşıdığı kıymet kadar uzar. Kıymetler, parça içinde, usûle göre en muntazam bölüntülerle ölçülür. Ölçülü parçalar ölçülü hareket ve tempolarla icra edilirler. Müzik yazısındaki işte bu tartıları muayyen birer ölçüm nispeti dairesinde belirtmeye çalışacağız.

Nota kıymetlerine göre mesafelendirmede dikkat edilecek oranlar şöyle olur (Şekil 21).

Bu mesafelendirme işinde gerçi kesin birer uzunluk ve ölçüm bahis konusu olamazsa da, bir ikilik açısı eğer “a” misalindeki kadarsa, öbür kıymetler şemada noktalarla gösterilen farklar kadar olmalıdır. İkilik mesafesi veya aynı satırdaki en küçük kıymet açıklığı biraz büyük veya kısa alındığı zaman, öbür kıymetler arasındaki farklarda şekildeki nispetler manzumesine uygun ölçülerde olmalıdır.

Yalnız, bir müzik parçasının her satırında hep aynı notalar bulunmaz. Bunun için, yazıdaki nispetler düşünülürken (eseri baştan sona her zaman aynı nispetlerle yazmak mümkün olamayacağından) müziğin her satırı için cüzi farklarla baştan birer oran tahmin etmek gerekir. Parçanın baştan sona kadar aynı nispetlerle yazılması mümkün olacaksa, o taktirde en uygun şekil pek tabiidir ki zaten mevcut demektir.

Yukarıdaki “a” şeması görüldükten sonra şöyle bir soru akla gelebilir. şeması görüldükten sonra şöyle bir soru akla gelebilir. İkilik bir nota dörtlüğün bir misli fazlası olduğuna göre, uzaklıkta neden aynı mesafenin yarısıyla gösterilmesin? Gerçi bu yerinde bir düşüncedir ama o hesabı kabul edecek olursak pek küçük kıymetleri taksime imkân kalmaz. Küçük kıymetlerin arası o kadar daralacaktır ki, notaların git gide adeta üst üste yığılışacakları görülür Noktalı notalarda mesafeler, kıymetler arasındaki açıklıklara uygun düşmek suretiyle, noktasız hallerinden biraz daha uzun olmalıdır Trioleler hangi kıymetlerle yazılı olursa olsunlar, notaları arasındaki mesafe, trioleli olmadıkları zamandaki kadar olmalıdır. Meselâ, iki sekizlik arasında ne kadar mesafe varsa, sekizlik triolelerin notaları arasındaki uzaklıkta o kadar olmalıdır. Diğer kıymetlerle yapılan üçlemelerde aynı kurala uymalıdır


Nota Yazmağa Başlarken

Eğer arıza yoksa anahtardan, arıza varsa arızadan sonra, ölçü içlerinde ise ölçü çizgisinden itibaren birer nota başı kadar aralık bırakılmak suretiyle yazıya başlanmalıdır. Ölçünün ilk vuruşundan önce zamanla mukayyet bir mesafe yoktur. Bazı kimseler ölçü çizgisinden sonra adeta bir dörtlük mesafe açarcasına notaya başlıyorlar. Dikkat etmeyecek olursak, gerek hiçbir şey ifâde etmeyen bu açıklık, gerekse ölçünün son vuruşunun ölçü çizgisiyle olan mesafesi lüzumsuz ve mânasız kalırlar

Birinci ölçünün son vuruşundaki mi ile ölçü çizgisinin arası bir dörtlük notanın tınlama mesafesidir. Ölçü çizgisi o müddetin sonunu sınırlandıran bir kesim olduğuna göre, yeni ölçünün ilk vuruşu evvelindeki çizgiye pek kısa bir açıklıkla yazılmalıdır (yani parçanın içindeki açıklık nispetlerinde olmalıdır): ikinci ölçünün ilk vuruşundaki do notası açıklığında olmalıdır.

Mesafelemede, nota yuvarlakları değil, nota bacakları arasındaki açıklık esastır. Buna göre; nota bacakları hep aynı tarafa çizilecekse, eşitlik hep aynı mesafelerle devam edip gider. Ancak nota bacaklarının istikameti değiştikçe bunun vuku bulduğu yerde mesafe daralır. Çünkü, evvelce de bahsettiğimiz gibi, yukarı çekik nota bacakları nota yuvarlağının sağından, aşağı çekilenler de yuvarlağın solundan çekileceği için aradaki mesafe bir nota yuvarlağı kadar kısalır. Böyle zamanlarda mesafeyi normal hale getirmek için, bacak yönelişi değişen o notayı bir nota başı kadar ilerden almak gerekir Nota bacaklarının aşağı çekikliği devam edip giderken, sonra gelen nota bacağı aksi istikamete çekilirse bu sefer de mesafe bir nota boyu genişler. Bu taktirde mesafeyi bir nota boyu kısa almalıdır

Ölçü çizgileri ile notalar arasındaki mesafeler için de aynı kural geçerlidir. Ölçü çizgisinden önce gelen nota bacağı aşağı çekiliyorsa, ölçü çizgisi de nota bacağı gibi telâkki edilerek evvelki nispet yine aynen muhafaza olunur. Bacak yukarı çekiliyorsa, ölçü çizgisine bir nota boyu kadar yakın düşüyor demektir ki, bunun için de ölçü çizgisi bir nota boyu kadar ilerden çekilmelidir Bundan sonra nota nispetlerinin göz kararlamasıyla yazılmasına çalışılmalıdır. Dediğimiz esas ve kaidelere bağlı kalınarak çalışılırsa el melekesiyle göz ölçümü yazıyı adeta riyazî bir mesafelendirme disiplinine sokabilir ki, kabul edilen ve makbul olan da esasen budur. Netice itibariyle, baştan beri yazageldiğimiz kurallar titizlikle tatbik edildiği taktirde alışkanlık zamanla iyice olgunlaşabilir.

Nüans İşaretleri hakkında ufak bir ikaz!

Nüans işaretleri, şekil veya yazı ile ifâde edildikleri zaman, hangi notadan itibaren başlıyorsa, başlangıç noktaları o notanın tam altından ve hizasından alınmalı ve bitiş noktasına kadar uzatılmalıdır Koro, piyano ve oda müziğine ait eserler ile orkestra ve bando partisyonlarının yazılmasında dikkat edilecek noktalar:

Genellikle çok sesli müzik parçalarında partiler hep aynı harekette devam etmeyebilirler. Çok kere uzayan bir sesin üst veya altındaki öbür kısımlar birbirlerinden farklı surette muhtelif hareketlerde bulunabilirler. Bunun için, en fazla işleyen partide tabiatıyla nota sayısı çok olacaktır. Neticede önce bu kısmın yazılması gerekir. Sonra öbür notalar doğru olarak ve kolaylıkla yazılabilir. Böylelikle de partisyonda armoni bakımından yanlışlığa meydan verilmemiş olur, notaların gerektiği gibi alt alta düşüş fark ve şartları mahfuz kalır.

Netice olarak; örneklerde görüleceği üzere, ölçülerde vuruşlar hap alt alta getirilmelidir. “A” örneğindeki parçanın vuruşları yerli yerinde ve doğrulukla yazılmış olmak için (“B” örneğinde görüldüğü gibi) partilerin en hareketli yerlerini önce tertiplemeli, öbürlerini buna göre düzene koymalıdır Orkestra ve bando partisyonlarında hep bu küçük örneğe göre hareket edilmelidir.

Yazdığımız hususları yazı işiyle uğraşanlar, kompozisyon öğrencileri, müzik okulları ile askerî ve sivil bandolarımızda yetişen gençler baştan bilmeli ve benimsemelidirler. Bu, ilerisi için faydalı olacaktır. Herkes kendine göre değil, yazılanı her müzisyenin kolaylıkla söküp okuyabilmesini mümkün kılacak surette, yani belirli kural ve esaslara uygun tarzda nota kaleme almaya çalışmalıdır. Nota, heceleyip duraklanarak okunmaya tahammülü olan bir vasıta değildir. İlk görüşte rahatlık ve cezbezeyle deşifre edilebilmei gereken bir yazı tarzıdır. Güzel ve doğru nota yazmak, ortograf (mûsikî imlâsı) yanlışlarından salim müzikler tertiplemek kadar önemlidir. “Göz virtüözlüğü adını verebileceğimiz süratle okumak imkânını güzel nota yazısı sağlar. Çırpıştırma nota gözü ürkütür, eli sürçtürür ve yorumu sakatlar.

Dikkat. Partitur veya partilerde porte altlarına yazılacak yabancı dil sıfat, tabir veya kısaltma kelimeleri daima küçük harflerle başlatılmalıdır. Şarkı sözlerinin mısra başları majüskül (büyük harf) yazılırlar ve birde üleştirilmesinde heceler arasına (-) işareti konulur. Meselâ “Akşam” kelimesi “Ak-şam” olur. Bu çizgiler ihmal edilmemelidir. Sonra, heceler mesafeli düşebileceklerinden şarkı notalarının da mesafelerce seyrek tutulmaları gerekir. Şarkı melodisinde çengellerin taban çizgilerine tercih edilmesi bundandır. Bir opera partiturunu basılmışından da bu hususta inceleyiniz, fikir edininiz.


İllerimiz neyi ile meşhur - İllerimiz ve Özellikleri



ADANA
Pamuk ( Beyaz altın ), Adana Kebabı, Çukurova, Anavarza Kalesi, Misis Antik Kenti, Tekir Yaylası, Yaşar Kemal, Sakıp Sabancı

ADIYAMAN
Nemrut Dağı, Besni Üzümü, Pirin-Gümüşkaya Mağaraları, Kahta Çayı

AFYON
Haşhaş, Kaymak, Afyon Sucuğu, Afyon Mermeri, Çağlayan Mesire Yeri, İscehisar Kayalıkları, Bayat Kilimleri, Hüdai, Gazlıgöl, Dinar ve Sandıklı Kaplıcaları

AĞRI
Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, Balık Gölü, Göktaşı Çukuru, Gürbulak Sınır Kapısı, Günbuldu Mağaraları

AKSARAY
Ihlara Vadisi, Eğri Minare, Yılanlı Kilise, Sultanhanı ve Ağzıkarahan Kervansarayları, Acemhöyük, Manastır Vadisi, Antik Nora Şehri

AMASYA
Amasya Elması, Borabay Gölü, Amasya Kalesi, Kral Kaya Mezarları, Ahşap Amasya Evleri, Darüşşifa ( Akıl hastalarının müzik ve su sesiyle tedavi edildiği ilk yer ), Şehzadeler Şehri

ANKARA
Ankara Kalesi, Anıtkabir, Tiftik Keçisi ( Ankara Keçisi ), Hacı Bayram Veli Türbesi, August Tapınağı, Roma Hamamı, Gordion ( Frigyanın Başkenti ), Atakule, Karum İş Merkezi, Kızılcahamam-Ayaş Kaplıcaları, Beypazarı Evleri

ANTALYA
Düden-Kurşunlu-Manavgat Şelaleleri, Dim-Damlataş-Karain Mağaraları, Olimpos-Beydağları-Köprülü Kanyon Milli Parkları, Konyaaltı-Lara-Patara Plajları, Turunçgil ve Seracılık Üretimi ile Alanya, Side, Manavgat, Kemer, Kalkan, Kaş Gibi Turizm Merkezleri, Tarihi Kaleiçi Evleri, Altın Portakal Film Yarışması, Kesme Çiçek Üretimi, Aspendos, Perge, Fhaselis, Termessos, Olympos Antik Kentleri

ARDAHAN
Kaşar Peyniri, Çıldır Gölü

ARTVİN
Boğa Güreşleri, Barhal Kilisesi, Sarp Sınır Kapısı, Çoruh Nehri, Karagöl - Sahara ve Hatilla Vadisi Milli Parkları

AYDIN
Deve Güreşleri, Büyük Menderes Nehri, Afrodisias-Milet-Didim-Priene Antik Kentleri ile Kuşadası, Aydın İnciri, Dilek Yarımadası Milli Parkı

BALIKESİR
Susurluk Ayranı ve Tostu, Manyas Gölü ve Manyas Yoğurdu, Ayvalık ve Edremit Zeytini, Kaz Dağları Milli Parkı, Bor mineralleri, Gönen-Manyas-Burhaniye Kaplıcaları, Kaz Dağları Sarıkız Şenlikleri, Şahin Deresi Kanyonu, Sütüven Şelalesi, Ayvalık-Altınoluk-Akçay-Ören Turizm Merkezleri, Hasanboğuldu, Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, Balıkesir Kolonyası

BARTIN
Amasra Kalesi, İnkum Plajı, Bartın Çayı

BATMAN
Hasankeyf Türbesi ve Kalesi, Petrol Rafinerisi

BAYBURT
Bayburt Kalesi, Şehit Osman Türbesi, Aydıntepe Yeraltı Şehri, Sırakayalar Şelalesi

BİLECİK
Şeyh Edebali ve Ertuğrul Gazi Türbeleri, Saat Kulesi, Türk Büyükleri Platformu, Osmanlının Kuruluş Yeri Söğüt İlçesi, Mermer Üretimi ve Bozöyük Seramiği

BİNGÖL
Kös Kaplıcası, Soğuksu Mesiresi, Buzul Gölleri, Kiğı Kalesi, Yüzen Ada ( Turnalar Gölü ), Kartal ( Karakuş ) Halkoyunu

BİTLİS
Nemrut Dağı, Nemrut Krater Gölü, Ahlat Kümbetleri, Tütün Üretimi, Süphan Dağı, Adilcevaz Kalesi, İhlasiye Medresesi, El-Aman Kervansarayı, Ahlat Selçuklu Mezarlığı, Beş Minare ( Şerefiye, Kalealtı, Ulu, Meydan ve Gökmeydan Camileri )

BOLU
Yedi Göller, Abant, Gölcük, Sünnet Gölleri, Mudurnu ve Göynük’ün Tarihi Ahşap Evleri, Kartalkaya Kış Sporları Merkezi, Mengen’in Aşçıları, Akkaya Travertenleri, Seben Kaya Evleri, Seben Elması, Aladağ Yaylaları, Mudurnunun Sarot ve Babas Kaplıcaları

BURDUR
Sagalassos Antik Kenti, İnsuyu Mağarası, Burdur ve Salda Gölleri

BURSA
Yeşil Türbe, Ulu Cami, Kozahan, İznik Çinileri, Cumalıkızık Köyü ve Evleri, Uludağ Milli Parkı, Kestane Şekeri, Şeftali, Bıçak, Havlu, Gemlik ve Mudanya'nın Zeytini, İnegöl Köftesi, Çekirge-Oylat Kaplıcaları, İskender Kebabı, İnkaya Çınarı, Mihaliç Peyniri, İznik Gölü

ÇANAKKALE
Gökçeada ve Bozcaada, Truva ve Assos Antik Kentleri, Gelibolu Şehitler Milli Parkı, Adatepe ve Çetmi (Yeşilyurt ) Köyleri, Dardanel Balık Konservesi, Domates ve Seramik Üretimi, Höşmerim ( peynir tatlısı )

ÇANKIRI
Çankırı Kalesi, Taşmescit, Bülbül Pınarı Dinlenme Yeri, Kayatuzu Üretimi

ÇORUM
Yazılıkaya, Hattusaş, Alacahöyük Ören Yeri, Çorum Leblebisi ve Saat Kulesi

DENİZLİ
Pamukkale Travertenleri, Hierapolis Antik Kenti, Buldan Bezi, Havlu ve Bornoz Üretimi, Güney Şelalesi, Karahayıt Kaplıcaları, Kızıldere Jeotermal Kaynağı , Denizli Horozu

DİYARBAKIR
Diyarbakır Karpuzu, Malabadi Köprüsü, Diyarbakır Surları, Ergani Bakırı, Behrampaşa Camii, Delilo Halkoyunu, Deliller Hanı, Diyarbakır Sokakları, ( Küçeler ) Hilar Kayalıkları, Çermik Kaplıcası, Meryem Ana Kilisesi, Sarı Saltık Türbesi

DÜZCE
Samandere, Güzeldere, Aydınpınar, Sarıyayla, Saklıkent ve Aktaş Şelaleleri,Fakıllı, Sarıkaya ve Aksu Mağaraları, Akçakoca Turizm Merkezi, Efteni Gölü ve Kaplıcası, Konuralp Müzesi, Sakarca, Topuk, Kardüz, Odayeri , Torkul Yaylaları

EDİRNE
Selimiye Camii, Rüstempaşa Kervansarayı, Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Ayçiçeği-Pirinç ve Beyaz Peynir Üretimi, Uzunköprü.

ELAZIĞ
Harput Kalesi ve Şehri, Keban Baraj Gölü, Hazar Gölü, Buzluk Mağarası, Çaydaçıra Halkoyunu, Ağın Kaplıcası

ERZİNCAN
Girlevik Şelalesi, Ekşisu Kaplıcası, Tulum Peyniri, Bakır İşlemeciliği, Aygır Gölü, Buz Mağaraları, Eğinin ( Kemaliye ) folklörü


ERZURUM
Palandöken Kayak Merkezi, Çifte Minareli Medrese, Tortum Şelalesi, Oltu Taşı, Aziziye Tabyaları, Üç Kümbetler, Çağ Kebabı, Tepsi Minare ( Saat Kulesi ), Erzurum Kalesi, Rüstem Paşa Bedesteni, Erzurum Kongresi Binası, Çobandede Köprüsü, Narman Peribacaları

ESKİŞEHİR
Lületaşı, Porsuk Çayı, Midas Tapınağı, Anadolu Üniversitesi, Yunus Emre Türbesi, Tarihi Odun Pazarı Evleri, Yazılıkaya Frig Vadisi ( Midas Kenti ), Uyuz, Çifteler ve Yarıkçı Hamamları, Çatacık Ormanları ve Mesire Yeri, Eti Bisküvileri, İnönü Planör Kampı, Sivrihisar Ermeni Kilisesi

GAZİANTEP
Antepfıstığı, Antep Baklavası, Zeugma-Karkamış-Yesemek Antik Kentleri, İplik Sanayi, Karpuzatan ve Dülükbaba Mesire Yerleri, Antep Mutfağı

GİRESUN
Giresun Kalesi, Fındık Üretimi, Hayırsız Ada, Şebinkarahisar Kalesi, Kümbet, Bektaş, Gölyanı, Kulakkaya ve Sisdağı Yaylaları, Aksu Şenlikleri, Pınarlar Şelalesi Aygır Gölü, Giresun Kalesi, Gedikkaya

GÜMÜŞHANE
Tomara ve Torul Şelaleleri, Satara Antik Kenti, Kuşburnu Çayı ve Marmeladı, İmera Manastırı ve Gümüşhane Evleri

HAKKARİ
Cilo ve Sat Dağları, Buzul Gölleri, Zap Suyu, Ters Lale ( Ağlayan Lale ), Şemdinli Balı, Sümbül Dağı, Hakkari Kilimleri

HATAY
Antakya Mozaik Müzesi, Harbiye Mesire Yeri, Arsuz Plajları, İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları, Soğukoluk Mesire Yeri, Künefe Tatlısı, Sen Piyer Kilisesi, Erzin Kaplıcaları

IĞDIR
Pamuk Üretimi

ISPARTA
Kovada Gölü Milli Parkı, Isparta Gülü, El Dokuması Isparta Halıları, Eğirdir ve Gölcük Gölleri, Isparta Elması,Yazılı Kanyon Milli Parkı, Pınargözü Mağarası, Davraz Dağı Kayak Merkezi

İSTANBUL
Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Süleymaniye Camileri, Yerebatan Sarnıcı, Kapalıçarşı, Mısırçarşısı, İstiklal Caddesi, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları, Yıldız-Gülhane - Emirgan Parkları, Çamlıca Tepesi, Prens Adaları, Rumeli Hisarı, Haliç Piyerloti, Kız Kulesi, İstanbul Boğazı, Minyatürk, İstanbul Surları, Galata Kulesi, Sultanahmet Meydanı, Aya İrini Müzesi, Eyüp Sultan Camii, Boğaz Köprüleri, Bozdoğan Kemeri, Fener Rum Patrikhanesi

İZMİR
İzmir Saat Kulesi, Kadife Kale, Meryem Ana Evi, Kültürpark, Efes-Bergama Antik Kentleri, Balçova Kaplıcaları, Kemeraltı Çarşısı, Çamaltı Tuzlası ve Kuş Cenneti, Çeşme Kalesi, Kordon Boyu, Asansör, Kızlar Ağası Hanı, Birgi Çakırağa Konağı, İzmir Köfte, Lokma ve Kemalpaşa Tatlıları, Foça, Çeşme, Seferihisar, Selçuk, Alaçatı Turizm Merkezleri

KAHRAMANMARAŞ
Maraş Dondurması, Döngel Mağaraları, Afşin-Elbistan Termik Santrali, Maraş Kalesi

KARABÜK
Safranbolu Evleri, Safranbolu Lokumu, Demir-Çelik Fabrikası

KARAMAN
Hatuniye Medresesi, Yerköprü Şelalesi, Karaman Koyunu, Türkiyenin Bisküvi Üretim Merkezi, Karaman Elması

KARS
Kars Kalesi, Ani Harabeleri, Sarıkamış Kayak Merkezi, Kaşar Peyniri

KASTAMONU
Cehennem Deresi Kanyonu, Ilgarini Mağarası, Tosya Pirinci, Taşköprü Sarımsağı, Ilgaz Dağı Milli Parkı, Kır Pidesi, Kürenin bakırı

KAYSERİ
Erciyes Dağı Kayak Merkezi, Kayseri Pastırması, Bünyan Halısı, Sultansazlığı Kuş Cenneti, Kapuzbaşı Şelaleleri, Gesi Bağları, Talas Kenti, Gevher Nesibe Tıp Merkezi

KIRIKKALE
Silah Fabrikaları, Petrol Rafinerisi

KIRKLARELİ
Dupnisa Mağarası, Alpullu Şeker Fabrikası, Hamitabat Doğalgaz Santrali, Dereköy-İğneada-Kıyıköy-Kastro gibi Sayfiye Yerleri

KIRŞEHİR
Ahi Evran Türbesi, Hirfanlı Baraj Gölü, Seyfe Gölü, Petlas Lastik Fabrikası, Cacabey Medresesi, Mucur Yeraltı Şehri

KİLİS
Kilis Yorganları

KOCAELİ ( İZMİT )
Pişmaniye, Değirmendere Fındığı, Hannibal’ın Mezarı, Petrokimya ve Otomotiv Sanayi, Osman Hamdi Bey Müzesi, Eski Hisar Kalesi, Saat Kulesi, Hereke Halısı, Kandıra Yoğurdu, Abdülazizin Av Köşkü, Kaiser Wilhelm Köşkü, Ballıkayalar Vadisi ve Beşkayalar Tabiat Parkları, Darıca Kuş Cenneti, Maşukiye, Kartepe ve Kuzu Yaylası, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi

KONYA
Mevlana Türbesi, Alaeddin Tepesi ve Camii, Karatay Medresesi, Çatalhöyük Antik Kenti, Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri, Balatini Mağarası, Ilgın Kaplıcaları

KÜTAHYA
Porselen ve Çini İmalatı, Başkomutanlık Milli Parkı, Kütahya Kalesi, Aizanoi Antik Kenti, Tunçbilek-Seyitömer Linyitleri, Tavşanlı Leblebisi, Simav ve Gördes Halıları

MALATYA
Malatya Kayısısı, Günpınar Şelalesi, Pınarbaşı Mesire Yeri, Aslantepe Antik Kenti, Karakaya Barajı, Somuncu Baba Camii ve Balık Gölü, Sürgü ( Takaz ) Mesire Yeri, Arapgir Meydan Köprüsü, Battalgazi Kervansarayı, Sultansuyu Harası, Darende Kudret Hamamı

MANİSA
Sard Antik Kenti, Mesir Macunu, Spil Dağı Milli Parkı, Üzüm ve Tütün Üretimi, Soma’nın Linyiti, Ağlayan Kaya ( Nyobe ) Muradiye ve Ulu Cami Külliyeleri, Vestel Fabrikaları

MARDİN
Deyrul-Zafaran Manastırı, Mardin Kalesi, Taş Evleri, Telkari Gümüş İşlemeciliği, Dara Harabeleri ve Zinciriye Medresesi

MERSİN ( İÇEL )
Kız Kalesi, Cennet ve Cehennem Obrukları, Silifke Yoğurdu, Anamur Muzu, Turunçgil ve Seracılık Üretimi, Göksu Nehri, Sertavul Geçidi, Tarsus Şelalesi, Çamlıyayla (Namrun)

MUĞLA
Bodrum, Marmaris, Datça, Fethiye, Dalyan, Göcek Gibi Turizm Merkezleri, Kelebekler Vadisi, Bodrum Kalesi, Beyaz Bodrum Evleri, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, Saklıkent Kanyonu, Ölü Deniz, Çamur Banyosu, İztuzu Plajı, Sedir Adası, Knidos-Letoon-Kaunos-Labranda-Keramos Antik Kentleri, Milas Halıları, Halikarnas Balıkçısı, Marmaris Çam Balı, Sığla Ağacı ve Yağı

MUŞ
Muş Ovası, Malazgirt Anıtı, Gaz Gölü

NEVŞEHİR
Peribacaları, Derin Kuyu ve Kaymaklı Yeraltı Şehirleri, Hacı Bektaşi Veli Türbesi, Üzüm Bağları ve Şarabı, Patates Üretimi, Testi Kebabı, Avanos’un Çanak Çömlek İşçiliği, Göreme Açık Hava Müzesi

NİĞDE
Saat Kulesi, Aladağlar, Bolkar Dağları, Türkiye’nin Elma ve Patates Deposu, Kuşkayası Mezarlığı, Çiftehan Kaplıcaları

ORDU
Türkiye’nin Fındık ve Bal Deposu, Boz Tepe, Çamlık Mesire Yeri, Yason Burnu ve Kilisesi, Keyfalan Yaylası

OSMANİYE
Toprakkale Kalesi, Hemite Kalesi, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi, Karaçay ve Şarlak Şelaleleri, Zorkun Yaylası, Haruniye Kaplıcası, Yerfıstığı Üretimi

RİZE
Çay Bahçeleri, Kaçkar Dağları, Ayder ve Çamlıhemşin Yaylaları, Anzer Balı, Zilkale ve Buzul Gölleri, Elevit Şelalesi, Palovit Yaylası, Fırtına Deresi Vadisi, Rize Kalesi, Rize Bezi

SAKARYA
Sapanca ve Poyrazlar Gölleri, Akyazı Kuzuluk Kaplıcaları, Sakarya Nehri, Patates ve Soğan Üretimi

SAMSUN
Tütün Üretimi, Çarşamba ve Bafra Delta Ovaları, Havza ve Ladik Kaplıcaları, Atatürk Anıtı, Bafra Pidesi

SİİRT
Veysel Karani Türbesi, Büryan Kebabı, Perde Pilavı, Saat Kulesi, Siirt Yünlü Battaniyeleri, Derzin Kalesi, Billoris Kaplıcası, Jirkan Kilimi

SİNOP
Sinop Kalesi, Boyabat Pirinci, İnceburun ( Türkiye’nin En Kuzey Noktası ), Ayancık Kerestesi, Erfelek Tatlıca Şelaleleri, İnaltı Mağarası, Akgöl, Sinop Hapishanesi, Keten Üretimi

SİVAS
Buruciye Medresesi, Gök Medrese, Kangal Çoban Köpeği, Kangal Balıklı Kaplıcası, Divriği’nin Demiri, Pir Sultan Abdal ve Aşık Veysel, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa, Çifte Minareli Medrese, Sızır Şelalesi ( Gemerek ),Tödürge Gölü ( Zara )

ŞANLIURFA
Urfa Kalesi, Urfa Sıra Geceleri, Halil-ül Rahman Gölü ( Balıklı Göl ), Harran Harabeleri, Ceylanpınar Üretme Çiftliği, Çiğ Köftesi, Kelaynak Kuşları, Halfeti Evleri, Pamuk Üretimi, Hz.Eyüp Mağarası, Şuayip Şehri ve Mağarası

ŞIRNAK
Cudi Dağı, Kasrik Boğazı, Habur Sınır Kapısı, Mem-u Zin Türbesi

TEKİRDAĞ
Şarköy Üzümü ve Şarabı, Tekirdağ Rakısı, Ayçiçeği, Tekirdağ Köftesi, Rakoçzi Müzesi, Rüstempaşa Camii

TOKAT
Tütün Üretimi, Niksar Ayvaz Suyu, Almus Baraj Gölü, Ballıca Mağarası, Topçam Yaylası, Zinav Gölü, Gök Medrese, Tokat Çemeni, Sulu Saray ( Sebastapolis ) Tokat Kebabı, Yazma Üretimi


TRABZON
Sümela Manastırı, Atatürk Köşkü, Uzungöl, Zağanos Köprüsü, Hamsiköy Sütlacı, Kadırga Yaylası, Trabzon Bileziği, Akçaabat Köftesi, Boztepe, Beton Helva ve Vakfıkebir Odun Ekmeği, Ayasofya Müzesi, Horon, Kisarna ( Bengisu ) Madensuyu, Sultan Murat Yaylası, Kızlar Manastırı

TUNCELİ
Munzur Vadisi Milli Parkı, Düzgün Baba Dağı, Bağın Ilıcası, Munzur Gözeleri, Tek dişli Munzur Sarımsağı

UŞAK
Deri, Kilim ve Battaniye Sanayii, Şeker Fabrikası ( Türkiye’deki İlk Şeker Fabrikası ), Akse Çamlığı, Hamam Boğazı Şifalı Suları

VAN
Van Kedisi, Akdamar Adası, Van Gölü, Hoşap Kalesi, Muradiye ve Bendimahi Şelaleleri

YALOVA
Termal Kaplıcaları, Armutlu Kapıcaları, Atatürk Köşkü Müzesi

YOZGAT
Saat Kulesi, Yozgat Çamlığı Ulusal Parkı, Kerkenez Harabeleri (Keykavus Kalesi), Akdağ Ormanları

ZONGULDAK
Taşkömürü ( Karaelmas ), Cehennemağzı, Gökgöl ve İnağzı Mağaraları


|Edebiyat Dersi| Anonim Türk Halk Edebiyatı - Halk Hikayeleri

Sözlü olarak aktarılan, söyleyeni belli olmadığı için halkın malı olan edebi ürünler, Anonim Halk Edebiyatı'nı oluşturular.

Manzum Eserler

Anonim Halk Edebiyatı'nın şiir özellikleri taşıyan ürünleridir.

Mani

Yaratıcısı adsız halk sanatçıları olan dörtlük biçimindeki şiir türüdür. Çoğunlukla 7 heceli ve 4 dizeli tek kıtadan oluşur. Birinci, ikinci ve dördüncü dizeler, birbiriyle uyaklı, üçüncü dize bağımsızdır. Buna göre uyak düzeni şöyledir: (a a x a). Tek dörtlükten oluşan maniler dışında 5, 6, 7, 8, 10, 14 dizeli maniler oldugu gibi, uyak düzeni (a x a x) biçiminde olan maniler de vardir.

Türkü

Ezgiyle okunan ve bentlerden oluşan, genellikle yaratıcısı belli olmayan bir şiir biçimidir. Türkü, daha çok yedili, sekizli, onbirli hece kaliplariyla söylenir. Bentler ve onları izleyen nakaratlar (bağlam ya da kavuştak da denir) kendi aralarında uyaklıdır.

Nakarat, bazen bentlerle aynı kalıpta bazen farklı kalıplarda olur. Dörder, üçer, ikişer dizelik bentlerle kurulan türküler vardir. Her bentten sonra yinelenen nakarat, dört, üç ya da bir dizeli olabilir.

Baz türküler, mani biçiminde dörtlüklerle kurulmuştur. Bunların bazen yine mani biçiminde nakaratları olur. Bir türküyü ilk söyleyen halk sanatçısının adı unutulmuştur. Ancak sahibi bilinen türküler (Karacaoglan türküleri) de vardir.

Bir türkü, zaman boyunca türlü degişmeler uğrayarak yaşamasını sürdürür. Türküler, doğayı, aşkı, ayrılığı, ölümü, kahramanlik ve askerliği, günlük yaşamin türlü olaylarını konu edinir. Kına gecesi, düğün, iş, oyun türküleri vardır.

Ninni

Çocukları uyutmak için söylenen ağır ve tekdüze şarkıdır. Ninni, basit sözlü bir türküdür. Yaratıcısı belli olmayan metin yinelenirken, bebeğin durumuna, annenin etkilendiği koşullara göre, sözlerinde bazı değişiklikler yapılır.

Dizelerin ya da dörtlüklerin sonunda "ninni", "e yavruma e e e", "hu, hu, hoppala" gibi sözler yinelenir. Zaman zaman "Dandini dandini danalı bebek" türünden yansımalı dizelere de yer verilir.

Anne ninnisinde, yavrusunun uslu durmasını, kolayca uyumasını ister. Kolayca yürümesini, büyümesini, sünnet olmasını, iyi bir meslek edinmesini, kız çocuk ise gelin olmasını ister.

Anne, bebeğini uyuturken harekete uygun bir ritimle, bebeğin huysuz ya da uysal davranışına uyacak biçimde sesini düzenler. Bebek uyumaya başladığında, sesini alçaltarak ninnisini bitirir.

Tekerleme

Masalın uygun yerlerinde kullanılan basmakalıp sözlerdir. Masalın başı, şaşırtıcı ve güldürücü olayların anlatıldığı bölümdür. Masalın başında, asıl masaldan önce yer verilen tekerlemeler, akıl ilkelerine alabildiğince yan çizer; abartmalı çelişkileri sergiler. Tekerlemeler, baş uyaklar ve uyaklarına, ses yinelemelerine, özgür çağrışımlarına dayanır; bir bakıma gerçek üstü şiire yaklaşır.

Bilmece

Birşeyi üstü örtülü sözcüklerle betimleyerek, dinleyeni, ne olduğunu bilmeye davet eden küçük şiirdir. Bilmecelerin bir bölümü manzumdur. Bunlaıin arasında beyit, mani gibi biçimini korumuş olanları da vardır.

Kimi bilmeceler ise aşınıp değişerek başlangıçtaki manzum şeklinden uzaklaşmıştır. Kolay söylenmesi, hatırda tutulması için manzum olmayan bilmecelerde de bazı biçimsel anlatma tekniklerine, iç uyaklara, ses yinelemelerine başvurulduğu görülür.

Destan

Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten, uzun manzumedir. Türk destanları, bir şair tarafından topluca yazılmadığı gibi, bir folklorcu tarafından da destancı halk şairleri ağzından derlenip yazıya geçirilmemiştir. Bunların ancak konuları üzerinde bilgimiz vardır; bu konulara, çoklukla, Çin, İran, Arap kaynaklarında ve bazı Türkçe kaynaklarda rastlanmıştır.

Ağıt

Ağıt, diğer halk şiiri türlerine göre biraz daha özgürce uyaklanır ve ilk söyleyeni, bir süre geçtikten sonra unutulur. Daha çok Orta ve Güney Anadolu'da Afşar ve Türkmen kökenli toplumlarda, belli geleneksel eylemlere uyularak, ölünün başında ya da gömüldükten sonra, genellikle kadınlar tarafından söylenir.

Ağıt'a, İslamiyet'ten önce "sagu", Azerbaycan'da da "ağı", Kerkük Türklerinde "sazlamağ", Türkmencede "ağı", "tavs" ya da "tavşa" denirdi. Âşıkların da ağıt olarak adlandırılan sekiz ve on bir heceli ya da aruzla söylenmiş şiirleri vardır.

Mensur Eserler

Düz yazı biçiminde yazılmış yaptılardır.

Masal

Masalların büyük bir kısmı, olağanüstü kişileri ve olayları konu edinir. Kahramanlarını, yaşanan çevreden alan masallar da vardır. Ancak bütün masallar, hayal ürünü ve uydurma olduklarını belli eden bir anlatıma sahiptir. Türk masallarında dinleyici üzerindeki bu yabancılaştırma etkisi tekerlemelerle yapılır.

Atasözü

Halk içinden çıkan, bir öğüdü, sağ duyusal bir gerçekliği ya da deneyime dayalı bir gözlemi dile getiren ve halkın ortak kullanımına giren kısa özlü sözlerdir.

Deyim

Belli bir dile özgü ve bir başka dilde sözdizimsel karşılığı bulunmayan dilsel biçimdir.

Fıkra

Hikaye, latife, nükte, kıssa da denir. Yazılı kaynaklarda, letaifname, fıkrarat adları altında derlenmiştir. Konularını gülünç yaşam olayları, insan-toplum ilişkilerindeki çatışmalar ve çelişkiler oluşturur.

Gerçek olaylardan yola çıkarak, düz yazı dilinde, başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleriyle anlatılır. Tanzimat Dönemi'nden itibaren, gazetelerde herhangi bir olayı, bir görüş ya da bir düşünceye bağlayarak, ciddi ya da eğlenceli kısa yazı biçiminde konu edinen türe de fıkra adı verildi.

Halk Hikâyeleri

Halk Edebiyatı'nda, hikayeci ve âşıklar tarafından, kahvelerde, köy odalarında, düğün toplantılarında söylenen hikâyelere "halk hikayesi" diye anılır. 15. yüzyılda yazıldığı sanılan, destansı bir nitelik gösteren Kitabı-Dede Korkut'taki hikayeler, bunun ilk örnekleri kabul edilir.


İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.

|Sağlık bilgisi| Bağışıklık (immünite) Nedir - Bağışıklık Sistemi




Bağışıklık sisteminde yer alan organ, yapı ve hücreler ayrıntılı bir etkileşim içindedir. Bu sistemin temel bileşenleri olan timus bezi, kemik iliği, dalak, lenf sistemi akyuvarlar (monosit-makrofaj sistemi) hormonlar ve bazı proteinler hepsi birlikte birbirlerini tamamlayıcı bir işbölümü içinde çalışırlar.

Bağışıklık sisteminin temel öğeleri;


Akyuvarlar

Akyuvarlar (lökosit) bağışıklık sistemimizin en önemli savaşcıları ve immünolojik savunmanın temel faktörleridir. Akyuvarlar dış etkenleri ilk karşılayan hücrelerdir. Eğer bu sistem geçilirse hastalık dediğimiz durum ortaya çıkar. Lökositler damar içinde dolanırken, tehlike sinyallerini aldıkları bölgelerde damardan ayrılıp bakteri ve ölü doku gibi yabancı cisimlerin etrafını sarabilirler. Lökositler plazma kaynaklı kan proteinleri birlikte organizmanın bütünlüğünü sağlamakta askeri güç gibi görev yaparlar. Bu savaşçıların da bakteri ve virüslerin yok edilmesinde çalışan farklı çeşitleri vardır. Eğer bu sistem geçilirse hastalık dediğimiz durum ortaya çıkar.

* Granülositler
* Lenfositler
* Monosit ve Makrofajlar



Lenf düğümleri

Vücudun bir çok bölgesinde gruplar halinde bulunur. Boyun, koltuk altı, kasıklarda olduğu gibi yüzeyde bulunan lenf düğümleri kolaylıklla farkedilebilir. Ancak göğüs ve karın boşluğunda da çok sayıda lenf düğümü mevcuttur. Bunların başlıca görevi vücuda giren yabancı maddelere karşı bir süzgeç oluşturarak, mikropların vücuda yayılımlarını engellemek ya da geciktirmektir. Düğümler içinde bağışıklık sistemine ait sayısız hücre bulunmakta, bu hücreler insana zarar verebilecek maddelerin geçişine engel olmaya çalışmaktadırlar. Bu mücadele sırasında lenf bezeleri şişerek elle ya da gözle farkedilebilecek boyutlara ulaşabilmektedir. Bademciklerimiz de birer lenf düğümüdür. Bakteriler ya da virüslerle yoğun bir biçimde savaştığında, bademciklerimiz şişer ve iltihaplanır.


Dalak

Sol böğrümüzün arka bölümünde yeralır. Kırmızı kan hücreleri ve immun sistemin beyaz kan hücreleri için depo olarak görev yapar, aynı zamanda kandaki yabancı maddelerin büyük bir kısmını süzer.


Timus

Göğüs boşluğu içinde yer alan iki parçadan oluşan bir organdır. Lenfosit, T lenfosit veya sadece "T hücreleri" timus'ta büyür, eğitilir ve olgunlaşır ve bağışıklık sisteminde üstlendikleri görevleri yerine getirmek üzere yeniden kana karışırlar. Küçük çocuklarda akciğer filmlerinde rahatlıkla farkedilecek kadar büyük olan bu organ 20 yaşından sonra giderek küçülür.


Kemik İliği

Kemiklerin ortasında bulunan yağlı ve gözeli bir dokudur. Bağışıklık sisteminde çok önemli işlevleri olan akyuvarlar da dahil olmak üzere bütün kan hücrelerinin yapım yeridir.
Bağışıklık (immünite)

Belirli bir mikroorganizmaya karşı vücudun direncidir. Aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık vardır. Aktif immünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. Hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyan.

Kişiyi bir hastalığa karşı bağışık kılmaktır. Aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık vardır. Pasif bağışıklıkta, antikor reaksiyonu uyandıracak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur. Bu amaçla, aşılarda, yaşayan mikrop, ölü mikrop, ısı veya kimyasal maddelerle aktivitesi yok edilmiş mikroplar ve mikropların oluşturduğu hastalık belirtileri yaratabilen maddeler (bkz. Allerji) ve içinde başka organizmada oluşmuş antikor bulunan serumlar kullanılır.

Güçlü bir bağışıklık sistemi için...
Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir hem de kendimizi sağlıklı ve dinç hissetmemizi sağlar.

Güçlü bir bağışıklık sistemi, her şeyden önce hastalıklara yakalanmamızı önler. Bunun için yaşlı-genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekir.

Sağlıklı olmanın birincil koşulu doğru beslenmek! Düzenli ve dengeli beslenerek bağışıklık sisteminizi de güçlendirmeniz mümkün… Biliyorsunuz, güçlü bir bağışıklık sistemi bebeklerden yaşlılara kadar herkes için önemli. Hastalıklardan korunmanın en birincil koşulu. Bunun öneminin herkes farkında ama iş doğru beslenmeye gelince birçoğumuz yediklerine yeterince dikkat etmiyor. Oysa çok basit önlemler ve doğru besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmek zor değil!

Acıbadem Poliklinik Bağdat Cad. Dyt. Evrim A. Demirel ve Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Beslenme ve Dyt. İpek Cirit bağışıklık sistemini güçlendiren besinlerle ilgili önemli ipuçları veriyor.

kaynak:http://www.bagisiklik.com/


Bayrakların hikayesi - Bayrakların Anlamları - Ulusal bayraklar



Türkiye Image

Osmanli zamanlari ve kurtulus savasinda soylenen, sehitlerimizin kanlarinin uzerine gokyuzundeki ay ve yildiz vurunca boyle oldu anlatimlarinin yaninda soyle de bir kac konu var;
orta asya'daki ve islam'dan onceki turklerin dini olan samanizmdeki en buyuk tanri gök tanri idi ve bunun yansimalari olarak da ay yıldız ve gunes kabul ediliyordu. bu uc oge ile ilgili olarak turk tarihi,mitolojileri ve resmi olmayan tarihlerinde bazi olaylara da rastlanmaktadir... oguz hanin ilk dogan uc cocuga bu isimleri verdigi, osman bey'in ruyasinda hilal seklinde ay gordugu, bunu onemli ve bir isaret kabul edip osman ogullarinin bu hilal'i kullanmasina karar kildigi vs vs..
ayrica 10.yuzyil civarlarinda turklerin islamiyet'e gecisi sonrasinda da , hilal'in islam dinince cok kabul gormus bir simge olmasi da etkili olmustur..
gunes sembolunun ise bazi osmanli donemlerinde sancak ve bayrak icerisinde kullanilmis oldugunu da hatirlamakta fayda var..
kirmizi'nin ise, tarihi boyunca savasan turklerin sehitlerinin kanindan alindigini dusunmekteyim..
su andaki bir cok turk devletinin, kirmiziyi belki olmasa da ay ve yildizi kullandigi malumdur..

Almanya Image

Renklerindeki siyah sari ve kirmizi'yi napolyon zamanindaki savaslarda alman askerlerinin kullandigi uniforma renklerinden alindigi soylenir..
dizayn olarak 1831 yilinda ilk olarak dusunulmus ve ardindan 1919 yilinda imparatorluktan cumhuriyete geciste resmi olarak kabul edilmistir..
1949 yilinda dogu ve bati almanya olarak ayrilinca bayraklarda degisiklikler olmus olmasina ragmen 1990 yilinda tekrar ilk orijinal haline (icinde logosuz duz sari kirmizi ve siyah renklerine) donmustur

Fransa Image

Renklerindeki mavi'nin ozgurlugu, beyaz'in esitligi, kirmizinin ise birligi/kardesligi temsil ettigi soylenmekle birlikte orijinal olarak mavi-kirmizi'nin paris'in renkleri oldugu ve beyaz'in da bourbon sarayini temsil ettigi belirtilmektedir.

İngiltere/united kingdomImage

Sadece england'i temsil eden beyaz zemin uzerine kirmizi hac isareti st.george's cross olarak adlandirilmaktadir. somurgecilik ve denizciligin ilk gelisme yillarinda ispanyollarin buyuk ataklarina karsilik ingilizler de cesitli atilimlar yapmislar ve bati'ya dogru ilk seyahatlerinde simdiki amerika kitasinin dogu kiyilarina ulasmislar.. bunu kral adina yapan ilk kisi de cabot isminde guzel bir abimizmis.. ve gemisinde ulke tanitimi olarak da, gemisinde bulunan george (sonradan aziz olarak anilacaktir) isimli kraliyet gorevlisinin (belki de rahip falandi bu) onun hazirladigi beyaz uzerine duz hac kullanmis ve o gunden beri de england'in tanitimi olarak da o bayrak kullanila gelmistir.. tarih 1490'li yillar diyelim.. bu arada kraliyet bu bayragi kullanirken zaman zaman hac'in tam ortasinda david yildizi, kraliyet tac simgesi ve ulster'in sol eli sembollerini de kullanmistir..

United kingdom'i (birlesik krallik, 1707 senesinde ingiltere, iskocya ve galler ile kurulmus, 1801'de irlanda da buna katilmis ama 1921'de ayrilmistir) ifade eden lacivert/kirmizi/beyaz bayrak ise union jack olarak bilinmektedir
ortasindaki st.george's cross (england) dahil olmak uzere, uzerindeki her renk bolgesi o zamanlardaki 13 eyaleti temsil etmekte oldugu soylenmektedir..

Bununla birlikte united kingdom'un kurulusundaki uc onemli milletin bayraklari ust uste bindirildiginde su andakine benzer birsey cikmaktadir;
england; beyaz uzerine kirmizi hac, st. george's cross
iskocya : mavi uzerine beyaz carpi isareti, st. andrew's cross
irlanda : beyaz uzerine kirmizi carpi isareti, st. patrick's cross..


İtalyaImage


Su anda kullanilan dikey yesil beyaz ve kirmizi renkleri ilk olarak napolyon tasarlamis (1796), heralde o zamanlar italya napolyon'un ypnetimi altindaymis.. yesil renk, napolyonun favori rengi imis.. hatta meksika bayragindan ayrilsin diye ortaya bi beyaz atilmis..
hatta derler ki, o yillardaki lombarda lejyonu'nun renkleriymis bunlar..
bu bayrak, italyanlar tarafindan tricolore diye adlandiriliyor.. ya da cisalpine republic de diyorlar buna..
1796'da bu renkler yatay seklinde imis, 1798'de dikey hale gecirilmisler, 1814 yilinda napolyon'un cokusu ile bu bayrak kullanilmamaya baslamnis olsa da 1861 senesinde yeni krallik ile birlikte tekrar kullanilmaya baslanmis..
hala da kullaniyorlar.. renklerin anlami nedir ne degildir bilmiyorum ama napolyon yesili cok severmis..

Yunanistan Image

1821 yilinda sekillenmeye baslamis bir bayrak..

Mavi rengi deniz ve gok renginden aliyor.. ruzgarli bir havada bayraklarina baktiklari zaman ege denizinin dalgalanmasini hissediyorlarmis.. yatay 9 cizgi ise, osmanli imparatorlugu zamaninda, osmanlilardan istedikleri 9 istege bagliyorlar.. 400 yillik esaretleri soz konusu imis bu zamanlarda.. bu 9 istek olmazsa "ya ozgurluk ya da ölüm" demisler.. (bir degisik iddia ise, ozgurluk kelimesi yunancada 9 harften olusuyormus)
sol ust kosedeki hac isareti ise ortodoks kilisesini ve bu ortodoks kilisesinin yunan milleti uzerindeki etkinligini ifade ediyormus.. osmanli zamanindaki karanlik yillarinda (!) ortodoks kilisesi, yunan milletinin en onemli degerleri olan yunan dili, bizans zamaninda ortodoks dinlerini, yunanlarin etnik ayrimlarini yasar halde tutmus..

Mavi ile ilgili bir eklenti de, guzellik tanricalari afrodit, mavi dalgalar arasindan gelmis..
ozgurluk savaslarinda ise denizcileri tamamen mavi giyinirler, mavi bayraklar tasirlarmis..

Nepal Image

Dikdortgen olmayan tek bayrak heralde..

yan durmus iki ucgen'in ustuste binmis hali..

zemindeki kirmizi, ulusal cicekleri/bitkileri olan rhododendron'in rengi imis..
bayragin sinirlarini cizen mavi ise baris'i temsil ediyormus..

ust ucgen icindeki yukari bakan hilal tek hukumdar ve sarayi temsil ederken alt ucgen icindeki 12 koseli gunes ise rana hanedanini temsil ediyor..
nepal, 1960-1991 arasi monarsi ile sonrasinda da cok partili demokrasi ile idare ediliyormus ayrica..

BelçikaImage

dikine atilmis siyah, sari ve kirmizi bolumler, orijin olarak alinmis olan altin sarisi rengindeki brabant dedikleri aslanin siyah kalkani ve kirmizi dilinden gelmis..
bu bayrak ilk olarak 1792 yilinda avusturya'dan kazandiklari ozgurluk zamanlarinda kullanilmaya baslanmis
bu bayrakta da renklerin dizilimi ilk baslarda yataymis fakat 1831'de fransiz bayragindan alinan ilham ile dikey hale getirilmis..

Hollanda

yatay sekildeki kirmizi beyaz ve mavi renkler ilk onceleri kirmizi yerine portakal rengi olarak kullanilmis.. 16 yuzyilin ikinci yarisi.. ispanyollara karsi direniste cikmis o renkler ilk olarak, tam bilgi vermek gerekirse 1572'de den briel kasabasi isgalden ilk kurtuldugunda gorunmus bu renkler... bayragin o ilk haline prinsenvlag (prensin bayragi ???) diyorlar.. o zamanlardaki liderleri olan prince william of orange'dan (orange hanedani) kaynaklansa gerek.. 17.yuzyilin ortalarinda portakal rengin yerine kirmizi kullanilmaya baslanmis..
portakal renginden kirmiziya gecisin tam hikayesi bilinmemekle birlikte iki teori var :
1 - o zamanlarda portakal rengi boyanin uretim zorlugu ve zaten uretilen boyanin golgesiyle birlikte bayrak uzerinde kirmizi gibi gorunuyor olmasi
2- house of orange (portakal hanedani) 'nin etkisi ve popularitesinin iyice azalmis olmasi..

İspanya Image

bayrakta yatay olarak kullanilmis olan sari ve kirmizi renkler zamanin castilya ve aragon guclerinin renkleri imis.. ayrica somurgecilik ve denizcilik alaninda buyuk gelismelerin yasandigi 18 yuzyil civarlarinda gemilerinde bu renklerden devam etmisler, cunku hic bir ulkenin gemilerinde bu renk kombinasyonu yokmus.. 1785 senesi ise tam zamani bu bilgi icin..
1927'de ise bayrak son halini almis.. ortadaki arma ise kraliyet armasi olarak kayitlara gecmis..

PortekizImage

yesil, 13 ve 14. yuzyillarda denizcilikte ve kesiflerde onder olan portekiz ve o zamanki kral olan henry'nin favori rebgi imis.. kirmizi ise devrim anlaminda kullanilmis.. kirmizi icin birlik, entegrasyon millet olmak terimleri de geciyor bazi kaynaklarda..
iki rengin tam ortasindaki arma ise, altta o zamanin ilkel navigasyon aleti olan armillery ve onun uzerinde de geleneksel portekiz kalkani var imis..

ArjantinImage

arjantin ozgurlugunu 1812 yilinda ispanya'dan kazanmis.. su andaki acik mavi/beyaz kombinasyonlarini ilk olarak ozgurluk hareketinin lideri manuel belgrano kullanmis.. rosario savasinda bu renkler ilk defa gorunmus, denen odur ki, savas esnasinda mavi gokyuzu uzerinde beyaz bulutlar ve piril biril bir mayis gunesi varmis.. bayrak icindeki gunes'e de mayis gunesi diyorlar..

Guney KoreImage

zemindeki beyaz guney kore halkinin geleneksel rengi oluyormus
ortadaki yin yang'in anlami malum.. kenar koselerdeki siyah cizgiler ise cennet ates su ve toprak'i sembolize ediyor..

Hindistan

Yatay renk seritlerinden, ustten alta dogru
turuncu : cesaret ve fedakarlik
beyaz: baris
yesil : kader ve kahramanlik anlamina gelmekle birlikte ortadaki toparlak garip sey ise budist rahiplerin donen tekerlegi chakra imis
bugunku haline 1947'de uyarlanmis..

Avusturya

Dunyanin en eski bayraklarindan.. 1191 senesinde kullanilmis oldugu kayitlara gecmis..
resmi olarak ilk kullanimi ise hapsburg hanedaninin cokusunden sonra olmus.. birinci dunya savasindan sonra kullanimi yasaklanmis olsa da 1945 yilindan sonra tekrar kullanilmaya baslanmis..
hikayesine gelince, zamanin birinde bir savasta avusturya dükü kahramanca savasmis, uzeirnde beyaz bir unifrma benzeri birsey* varmis, aldigi yaralar sonunda bu beyaz elbise kirmizi kanla bulanmis, bu kirmiziligin altinda beyaz elbise gorunurken biraz daha altta da yine kirmizi renkli kilic kemeri varmis ve o goruntu, halki tarafindan bir bayrak olarak gondere cekilmekte gecikmemis

ÇİNImage

cin'in ilk bayragi 1872 yilinda resmen kullanilmaya baslanmis.. o zamanlarda tek hukumran olan manchu hanedanini simgelemek amaciyla sari zemin uzerine mavi ejderha var imis.. komunist devrim ile birlikte bayrak su andaki halini almis..
kirmizi zemin komunist devrimi, soldaki buyuk sari yildiz komunizmi, buyuk etrafin etrafindaki kucuk sari yildizlar, koyluyu, isciyi, sehir halki burjuvaziyi ve yurtsever kapitalistleri ifade ediyormus..

Kanada Image

anlasildigina gore, bizim istiklal marsimiz icin acilan yarismaya benzer bir yarisma kanada'da bayrak icin acilmis.. 2600 talipli basvurmus.. sene 1965'ler civari..
bundan once, ingiliz milletler toplulugunun agirlikli hissedildigi, sol ust kosede union jack olan kirmizi zeminli bir bayrak kullanilmis..

1534-1763 yillarinda ise fransiz etkisinin altina girmesiyle birlikte gok mavisi uzerine beyaz hac kullanilmis.. bu bayrak su anda quebec bolgesinin bayragi olarak kullanilmaya devam ediliyor.. hatirlatmak gerekirse quebec hala fransizca konusmakta hatta kanada'dan bagimsizlik icin ugrasmaktadir..

1965'de ise, kanada'da cok goruldugunden olsa gerek, akcaagac yapragi kullanilmis, su anda gordugumuz yaprak.. kirmizi beyaz'in gelme nedeni olarak da, ingiliz milletler toplulugunun etkisi altinda kaldigi yillarda, krailyet askeri akademisinin sancagi bu renkte imis.. ne alaka bilemiyorum ama kaynaklar oyle diyor.. ardindan askeri motiflerde kirmizi beyaz oldukca kullanilmis, uzerine de bir yaprak kondurunca al sana kanada bayragi..

Botswana


acık mavi üzerinde yatay bir siyah şerit
açık mavi renk suyu ve hayati temsil ederken ortadaki siyah serit ve kenarlarindaki ince beyaz seritler ise halki uyumunu (!) ifade ediyormus.. 1966'da İngilizlerin yonetiminden kurtulunca kullanmaya baslamislar bu bayragi..
diger afrika ülkelerinin cokca kullandiklari siyah/kırmızı/yeşil kombinasyonlarının yerine bunların renkleri afrika'ya göre biraz alışılmadık geliyor..

Brezilya
yeşil zemin, yağmur ormanlarını temsil eder
oradaki sarı dörtgen, altın başta olmak üzere mineral kaynakları simgeler
ortadaki yuvarlaktaki (lacivert gökyüzü) yıldızlar eyaletleri temsil eder
yuvarlağı çevreleyen bantta "ordem e progresso" (düzen ve ilerleme) yazar.

AZerbaycan Image

3 şeritten meydana gelir. en üstte mavi, ortada kırmızı, en altta da yeşil vardır. kırmızı şeritte bir ay ve 8 uçlu bir yıldız yer alır. mavi türk milletinin ulusal rengidir, yeşil islamın rengidir. 8 uçlu yıldız 8 türk boyunu simgeler: azeriler, osmanlılar, çağataylar, tatarlar, kıpçaklar, türkmenler ve selçuklular. ilk defa 1918 yılında kullanılmıştır. Türkiye bayrağına benzer.

Guney Afrika CumhuriyetiImage

kırmızı: kan
mavi: gökyüzü
yeşil: ülke toprakları
siyah: afrikalı siyah nufus
beyaz: avrupalı beyaz nufus
sari: altın ve diğer doğal kaynaklar
ayrıca bayraktaki "y" formatı 2 ırkın birleşmesini simgeler
en renkli bayraklardan biridir.

Küba Image
üç mavi çizgi, adanın üç bölgesini ifade ediyor: batı, orta, doğu. ayrıca bilim, erdem ve güzellik anlamına geldiği de söyleniyor.

iki beyaz çizgi adaleti ve iyiliği temsil ediyor.

kırmızı eşkenar üçgen, bu üçgen de insanın üç hakkını temsil ediyor: özgürlük, eşitlik ve kardeşlik.

üçgenin ortasındaki yıldız da özgürlüğü, egemenliği ve bağımsızlığı anlatıyor.
Hollanda

Yatay şekildeki kırmızı beyaz ve mavi renkler ilk önceleri kırmızı yerine portakal rengi olarak kullanılmış.. 16 yüzyılın ikinci yarısı.. İspanyollara karsı direnişte cıkmış o renkler ilk olarak, tam bilgi vermek gerekirse 1572'de Den Briel kasabası işgalden ilk kurtulduğunda görünmüş bu renkler... Bayrağın o ilk haline Prinsenvlag (prensin bayrağı) diyorlar.. o zamanlardaki liderleri olan Prince William of Orange'dan (orange hanedanı) kaynaklansa gerek.. 17.yüzyılın ortalarında portakal rengin yerine kırmızı kullanılmaya başlanmış..
portakal renginden kırmızıya geçişin tam hikayesi bilinmemekle birlikte iki teori var :
1 - o zamanlarda portakal rengi boyanın üretim zorluğu ve zaten üretilen boyanın gölgesiyle birlikte bayrak üzerinde kırmızı gibi görünüyor olması
2- House of Orange (portakal hanedanı) 'nin etkisi ve popülaritesinin iyice azalmış olması..



İspanya

Bayrakta yatay olarak kullanılmış olan sari ve kırmızı renkler zamanın Castilya ve Aragon güçlerinin renkleri imiş.. ayrıca sömürgecilik ve denizcilik alanında büyük gelişmelerin yaşandığı 18 yüzyıl civarlarında gemilerinde bu renklerden devam etmişler, çünkü hiç bir ülkenin gemilerinde bu renk kombinasyonu yokmuş.. 1785 senesi ise tam zamanı bu bilgi için..
1927'de ise bayrak son halini almış.. ortadaki arma ise kraliyet arması olarak kayıtlara geçmiş..

Portekiz

Yesil, 13 ve 14. yüzyıllarda denizcilikte ve kesiflerde önder olan Portekiz ve o zamanki kral olan Henry’inin favori rengi imiş.. kırmızı ise devrim anlamında kullanılmış.. kırmızı için birlik, entegrasyon millet olmak terimleri de geçiyor bazı kaynaklarda..
iki rengin tam ortasındaki arma ise, altta o zamanın ilkel navigasyon aleti olan armillery ve onun üzerinde de geleneksel Portekiz kalkanı var imiş..
Dikey şekilde ki kırmızı ve yeşil renklerinin ölçüleri bana hep acaba 1.618 civarı olan altın oran mi kullanılmıştır diye düşündürtmüştür ama bugün öyle değil 2/5 oranında imiş..

Arjantin

Arjantin özgürlüğünü 1812 yılında ispanya'dan kazanmış.. su andaki açık mavi/beyaz kombinasyonlarını ilk olarak özgürlük hareketinin lideri Manuel Belgrano kullanmış.. Rosario savaşında bu renkler ilk defa görünmüş, denen odur ki, savaş esnasında mavi gökyüzü üzerinde beyaz bulutlar ve pırıl pırıl bir mayıs güneşi varmış.. bayrak içindeki güneş’e de mayıs güneşi diyorlar..

Güney kore

Zemindeki beyaz güney Kore halkının geleneksel rengi oluyormuş.
ortadaki yin yang'in anlamı malum.. kenar köselerdeki siyah çizgiler ise cennet, ateş, su ve toprak’ı sembolize ediyor..

Hindistan

Yatay renk şeritlerinden, üstten alta doğru
turuncu : cesaret ve fedakarlık
beyaz: barış
yeşil : kader ve kahramanlık anlamına gelmekle birlikte ortadaki toparlak garip şey ise Budist rahiplerin dönen tekerleği Chakra imiş
bugünkü haline 1947'de uyarlanmış..

Avusturya

Dünyanın en eski bayraklarından.. 1191 senesinde kullanılmış olduğu kayıtlara geçmiş..
resmi olarak ilk kullanımı ise Hapsburg hanedanının çöküşünden sonra olmuş.. birinci dünya savaşından sonra kullanımı yasaklanmış olsa da 1945 yılından sonra tekrar kullanılmaya başlanmış..
Hikayesine gelince, zamanın birinde bir savaşta Avusturya dükü kahramanca savaşmış, üzerinde beyaz bir üniforma benzeri birsey* varmış, aldığı yaralar sonunda bu beyaz elbise kırmızı kanla bulanmış, bu kırmızılığın altında beyaz elbise görünürken biraz daha altta da yine kırmızı renkli kılıç kemeri varmış ve o görüntü, halkı tarafından bir bayrak olarak göndere çekilmekte gecikmemiş.

Çin

Çin'in ilk bayrağı 1872 yılında resmen kullanılmaya başlanmış.. o zamanlarda tek hükümran olan Manchu hanedanını simgelemek amacıyla sari zemin üzerine mavi ejderha var imiş.. komünist devrim ile birlikte bayrak bu andaki halini almış..
kırmızı zemin komünist devrimi, soldaki büyük sari yıldız komünizmi, büyük yıldızın etrafındaki küçük sari yıldızlar, köylüyü, isçiyi, şehir halkı, burjuvaziyi ve yurtsever kapitalistleri ifade ediyormuş..

Kanada

Anlaşıldığına göre, bizim istiklal marşımız için açılan yarışmaya benzer bir yarışma Kanada’da bayrak için açılmış.. 2600 talipli başvurmuş.. sene 1965'ler civarı..
bundan önce, İngiliz milletler topluluğunun ağırlıklı hissedildiği, sol üst kösede union jack olan kırmızı zeminli bir bayrak kullanılmış..
1534-1763 yıllarında ise Fransız etkisinin altına girmesiyle birlikte gök mavisi üzerine beyaz hac kullanılmış.. bu bayrak su anda Quebec bölgesinin bayrağı olarak kullanılmaya devam ediliyor.. hatırlatmak gerekirse Quebec hala Fransızca konuşmakta hatta Kanada’dan bağımsızlık için uğraşmaktadır..
1965'de ise, Kanada’da çok görüldüğünden olsa gerek, akcaagac yaprağı kullanılmış, şu anda gördüğümüz yaprak.. kırmızı beyaz’ın gelme nedeni olarak da, İngiliz milletler topluluğunun etkisi altında kaldığı yıllarda, kraliyet askeri akademisinin sancağı bu renkte imiş.. Ardından askeri motiflerde kırmızı beyaz oldukça kullanılmış, üzerine de bir yaprak kondurunca al sana kanada bayrağı..
bu konuda bir çok site ve ülke tarihi bilgisi okuyunca görüyoruz ki hemen hemen her ülkenin bir national flag day adında bayrakları için kutladıkları bayrak günleri var.. bizde böyle bir olay hiç olmamış.. ilginç..


Botswana

Açık mavi üzerinde yatay bir siyah şerit. açık mavi renk suyu ve hayati temsil ederken ortadaki siyah şerit ve kenarlarındaki ince beyaz şeritler ise halkın uyumunu (!) ifade ediyormuş.. 1966'da İngilizlerin yönetiminden kurtulunca kullanmaya başlamışlar bu bayrağı..
Diğer Afrika ülkelerinin çokça kullandıkları siyah/kırmızı/yeşil kombinasyonlarının yerine bunların renkleri Afrika’ya göre biraz alışılmadık geliyorGüney Afrika cumhuriyeti

kırmızı: kan
mavi: gökyüzü
yeşil: ülke toprakları
siyah: Afrikalı siyah nüfus
beyaz: Avrupalı beyaz nüfus
sarı: altın ve diğer doğal kaynaklar
ayrıca bayraktaki "y" formatı 2 ırkın birleşmesini simgeler en renkli bayraklardan biridir.


Japonya

Ortadaki kırmızı daire güneşi temsil eder. aynı zamanda Japonların güneşin doğduğu ülke temasını da simgeler. ikinci dünya savaşı'na kadar bu ortadaki güneşten ışınlar dünyaya da yayılıyordu ama savaşı kaybedince bütün emperyalist hayalleri ile birlikte güneşin yayılan ışıkları da söndü. kimi kendini bilmezler Japon bayrağına gerdek gecesi çarşafı muamelesi de yapar.


KKTC

Ortadaki ay yıldız Türklüğü, üstteki bar Türkiye yi, alttaki bar KKTC yi simgeler. ayrıca iki ülkenin görünüşte ayrı ama özde aynı olduğunu belirtmek için Türk bayrağının aynı renkleri zemin ve obje renkleri değiştirilerek kullanılmıştır.


Tunus

Kırmızı zemin Türk bayrağından alınmıştır, hilal ise İslamı temsil eder.


Küba

Üç mavi çizgi, adanın üç bölgesini ifade ediyor: batı, orta, doğu. ayrıca bilim, erdem ve güzellik anlamına geldiği de söyleniyor. iki beyaz çizgi adaleti ve iyiliği temsil ediyor.
kırmızı eşkenar üçgen, bu üçgen de insanın üç hakkını temsil ediyor: özgürlük, eşitlik ve kardeşlik.
üç genin ortasındaki yıldız da özgürlüğü, egemenliği ve bağımsızlığı anlatıyor.


Birleşik Arap Emirlikleri

Kırmızı, siyah, beyaz ve yeşil; Arap halkını ve Arap milliyetçiliğini simgeler. yeşil doğayı, beyaz tarafsızlığı, siyah da emirlerin gücünü ve servetini temsil eder.


Kuzey Kore

Mavi çizgiler egemenliği, beyaz çizgiler iyiliği, kırmızı zemin ve yıldız da komünizmi temsil ediyor.


Laos

Mavi hat üzerindeki beyaz daire, Mekong nehri'ne düşen ayın yansımasını, üstte ve alttaki iki kırmızı çizgi de özgürlük için akan kanı temsil ediyor. ayrıca mavi renk bolluğu, beyaz daire de komünist topluluğu ifade ediyor.


Vietnam

Kırmızı zemin, devrimi ve dökülen kanı simgeler. ortadaki beş köşeli yıldız ise sosyalizmi kuran beş işçi topluluğunu simgeler.


Yeni Irak

Üstteki hilal İslamı, alttaki iki şerit Fırat ve Dicle nehirlerini, iki şerit arasındaki sarı bölge Kürtleri temsil etmektedir. Galiba Türkmenler ve Araplardan haberleri yok.


Kenya

Siyah derilerinin rengini, yeşil ülkelerinin güzelliğini, kırmızı ise dökülen kanları ifade etmekte imiş. ortadaki kalkan ve mızrak ise savaşçı toplum olduklarını gösteriyor
İnternetteki Kaynaklardan Yararlanılarak Derlenmiştir.